27 Mayıs 2011 Cuma

kandil'in içinden yansıyan

bejan matur'un dağın ardına bakmak isimli kitabını okuyorum. büyük bir hevesle hem de.

kürtlerin neden pkk'ya katıldıklarını, bizim "vahşi, terörist" diye nitelendirdiğimiz insanların aslında amaçlarının adam öldürmek olmadığını, sadece kendileri olabilmek için savaştıklarını anlatıyor kitap.

milliyetçiliği, faşistliği bir kenara bırakın. sadece bu kitabı okurken.

şu dünyada en çok sevdiğimiz insan kim?
anne.
peki bir annenin, çocuğuna kendi diliyle "nasılsın, iyi misin?" diyememesi sizce nasıl bir duygu olabilir?
bir annenin, evladını istemeyerek de olsa dağa göndermesi, arkasından ağıtlar yakması, elindeki kuran-ı kerim'in yakılması, paranın yakılması, baş örtüsünü bile takmadan askerler tarafınca dışarıya atılıp evinin yakılması..
taraf tutmuyorum. sadece insani bir şekilde bakınca ister kürt, ister türk, ister bolşevik, isterse ugandalı olsun.
sonuçta insanız hepimiz.

sadece o güzel annelerin neler çektiğini anlayabilmek ve nedensizce devam eden husumeti kavramayabilmek için okunması gerekiyor bu kitabın.

kaldı ki içinde, "biz türk askerlerini öldürmüyorduk, onların ne suçu vardı? hepsi anadolu çocuğuydu" diyen bir kaç eski pkk üyesi bile var.
bunlar eminim size, "sıkmışlar palavraları, yutmuşsun sen de!" gibi cümleler kurduracak.
kurdursun.
bu ülkede, diyarbakır cezaevi gerçeği var.
bu noktadan sonra da bana bir şey demek düşmez...

26 Mayıs 2011 Perşembe

erkek dengesizliği

şu hayatta en sinir olduğum şeylerden biridir erkeklerin dengesiz olmaları.

bir gün, size aşık gibi davranırken ertesi gün, sanki o adam değilmiş gibi davranabiliyorlar. böyle muhteşem bir yetenekleri var.

amaç? bilemiyorum. kızın tepkisini ve sabrını ölçmek ise, yanlış yolda oldukları en büyük gerçeklerden biri.

zaman zaman hoşlandığım bir takım insanlar oluyor. aşık olduğum demiyorum bak.
mesela, konuşuyoruz, süper keyifli, oradan buradan, harika, yepyeni şeyler öğreniyorum. ki benim en büyük hobimdir yeni şeyler öğrenmek.
ama,
ertesi gün, bir selam bile vermekten aciz oluyor o her kimse.

ulan, ne diyeyim şimdi?
boğazına mı yapışayım?
hiç tarzım değil.

kasımpaşa'ya kadar yolları var.
klişe oldu değil mi?

şimdi muhakkak diyenler olacak "kızlar çok mu dengeli?"
evet, dengesiz olanlarımız mevcut canlarım ciğerlerim. bir takım, politik oyunlar peşindeki hatunlar yapıyor bunu. onların ceremesini biz çekiyoruz. işe önce onlardan mı başlamak gerekir ne?

erkek dengesizliğinden bıkmışsanız sadece şunu diyebilirim size.

*eğer uzun zamandır bunu yaşıyorsanız, açık açık sorun "derdin ne?" diye.
*eğer yeni bir şeyse, bırakın yoluna.
*adamın kafası karışıktır muhakkak. karışık kafalı olanları ısrarla kendinizden itiniz. ne siz doktorsunuz ne onlar hasta. kimse kimseyi tedavi edip, iyileştirmek zorunda değil. kaldı ki, sizin iyileştirdiğinizi daha sonra kapan oluyor. yani bir nevi, odundan mobilya imal edip halka arz ediyorsunuz. bunu yapmayın. siz zanaatkar da değilsiniz.
*"bir şey yok" diyorsa da, çok üstelemeyin.
*aklınız ondaysa, yapacak bir şey yok, bana mail atın. derdinizi dinlerim. soğuturum sizi ondan.
*ben kendimi soğutabiliyor muyum? ironik olacak ama evet. bir gün benimle ilgilenip ikinci gün ilgilenmeyen herifin hiç bir tarafından hoşlanmam. itici gelir bir kere.

yaa işte böyle.
ben daha bir şey diyemiyorum erkeklere.
sadece ömür törpüsü onlar.

24 Mayıs 2011 Salı

biri beni inandırsın

eki eki..

hiç sevmem aslında romantik, duygusal, gönül bağı, aşk, meşk ile ilgili yazmayı. hepsi hayalden öteye gidemeyen şeyler sonuçta. sonuçta, birini sevdiğin zaman o kazığı poponda hissetmeyecek misin? o zaman, hissetmemek için kalbinin kapılarını kapatmanı salık veririm ey takip edenim.

dün hararetli bir biçimde tartıştık sayılır bu konuyu. kızların canlarının yandığı tek şey bu. aşk denen saçma sapan düşünce. kafa yorulacak o kadar şey varken, bana ne elalemin adamının gözlerinden? bana ne saçından, ellerinden?

haksız mıyım?

"gözümün önünden hiç gitmiyor o yüzü, kulaklarımda hala o sesi.."
ne sesmiş arkadaş! sanırsın bülbül gibi şakıyor.

ama bu duygu sona erince de, o insana attığın taşların haddi hesabı yok!

-burnunda hep biraz sümük olurdu, saçı yağlıydı, geğirirdi, hemen boşalırdı, tırnaklarını yerdi.. ay iyi ki bitmiş"

aslında, bunları baştan düşünürseniz herşey güzel olacak ^^ gün güneşli, insanlar neşeli..

valla aşık olmayın. aşk, tu kaka, moktan bir şey..

=))

19 Mayıs 2011 Perşembe

baş ağrısı nedenleri vol.1

kimsenin birşeyi olmadığı gibi doktoru hiç değilim.

hele hele arızalı insanların derdini çekemeyecek kadar sıkkınım. ağızları açılınca kapanmak bilmiyor maşallah.

ama arada müsemma gösterdiğim insanlar oluyor tabii ki.. seviyorum. sevdiğim için yardım ediyorum. dinliyorum, maddi değilse de manevi desteği olmaya çalışıyorum.

thunderbolt'tan sonra herkese yardım etmeye başladım. hoşuma gidiyor. bir nevi güzin abla'nın günümüz versiyonu gibi gibi.

ama..

bu yardımım suistimal edilince kırılmaktan beter olup, kırılan yerlerimi yapıştıramıyorum galiba.
yapıştırmak için güç bırakmıyorlar çünkü.

işte bu noktada, dünya bir anda non-stop üstüme gelmeye başlıyor. koşuyorum. kaçıyorum.
yakalanıyorum.

bu böyle olmayacak. en zor an denilen zaman parçasının bir ucundan tutarak o anı güzelleştirmek istiyorsam beni üzmemelisin.
kendime olan güvenimimi kaybettirmemelisin.

ve yahutta sen bilirsin..

18 Mayıs 2011 Çarşamba

lay lay lom.. kafamdaki periler..

çakma feministten hepinize sevgiler..

çok boşluyorum yazı yazmayı. içimden çok şey geçiyor yazmak için ama galiba kelimelerin yerini beğenemediğim için bir türlü oluşturamıyorum cümleleri.

bugün artık günüdür deyip başladım.

öncelikle, bu kalabalığın içinde pek yalnızım. ne biliyim, oradan oraya koşuşturuyorum, faaliyetler, toplantılar, arkadaşlar, sevgili adayları, sevgili aday adayları, sevgili olamayacak tipler, eski sevgili falan derken yatağıma girdiğim an "e yine tek başınasın? ne iş?" sorusunu tekrar ediyorum.

galiba aradığım mamafih bulamadığım şey biri.
bulmak zor. arkadaş, sevgili, dost bu gibi kavramlara çok inanmadığım ve sürekli eleştirip, yargıladığım için bulamıyorum.
ama anacım, kazık kazık üstüne. beni görsen elma şekeri sanırsın, o derece..

septiklik, umursamamazlık, boşvermişlik, bıkkınlık derken yatağımda böyle felsefe yapıyorum işte. kimi zaman sinir oluyorum, kimi zaman mutlu.
mesela, otobüste, kulağımda travis'ten çıkan nameler eşliğinde "ben böyle mutluyum" diyebiliyorum.

galiba yalnızlık beni usandırmıyor.
birilerinin dertleri, kaprisleri, mıymıy ve gıygıyları olmadan hayat güzel. aşk denilen şeyin varlığından bihaber büyüdüğüm şu dünyada sanıyorum ona inanmadan öleceğim.
aşk diye bir şey yok. can-ı gönülden inanıyorum. inanmazsam yaşayamam.
aşkeistim ve mutluyum. sonsuz bir evrende küçücük insanların "aşksızlıktan" hasta olmaları beni deli ediyor.
aradığınız şey sadece şefkat ve şımartılmak. ve siz buna aşk diyorsunuz.

galiba sorun sizde değil bende.
mid-life krysis, i invited everyone...

5 Mayıs 2011 Perşembe

gereksiz yazı

özlememek gibi sorunlarım var. 

özleyemiyorum çünkü özlemeye değecek birşeylerin olduğuna inanmıyorum çevremde. ya da birilerinin. 

sizi elma şekeri yerine koyan insanların arasında yaşıyorsunuz, bilmem farkında mısınız? bu yüzden, bana böyle muamele yapan insanlara karşı içimden tek damla özlem geçmiyor. geçmesin de. kalsın. 

yıhyıh, ben çok bencilim. yüreğim nasır tutmuş, duygusuz biriyim. 
bebeğim, çok dert değil inan bana. 
duygusal kadın triplerini yapalı ve onlardan tiksineli çok zaman geçti. 
gün, güçlü kadın olma günüdür artık. 
siz, kendinizi o şekilde çekebilir misiniz? bence çekemezsiniz. 

işte bunu düşününce "ne zıkkımın köküne her şey için ağladım, zırladım? elime ne geçti? giden geri döndü mü? ee? gözlerime yazık ayol" dedim ve kendime geldim. esas beni buldum gibi birşey oldu. tabi, bu konuda yardımlarını benden esirgemeyen o mükemmel şahsa da ayrıca bir teşekkür borcum var :) 

buluşmalar
dün akşam uyumuycam ile buluştuk. aslında zırlak kadınlarız biz. ama sanki, bir araya gelince arkadan verilen gülme efektleriyle kahkahalar atıyoruz. biraz benim rahatlığım, onun tecrübeleri falan derken bir de baktım, kadın gülüyor, gözlerinin içi gülüyor hem de. ee ben nasıl mutlu olmayayım? 

her dert aşılır. yanında sana kıymet veren birileri olduğu sürece.. 

buluşmalar 2 
nisan ayının başıydı evet. canım profiterol yemek istedi. ve yedim. 
ama pişman değilim. seviyorum. ama aşık değilim. 
sadece seviyorum. 

buluşmalar 3
geyik yapasım gelince yahut özleyince buluşuyorum. gizliden gizliye.. 

sylvia plath olsam?
"aslan burcu erkeği mi? bir daha düşünmem lazım," derdim ted hughes'a ithafen.