Cumartesi uzaktan uzağa çok sevdiğim, örnek almaya
çalıştığım bir arkadaşımla buluştuk.
Unicorn ile.
Arkadaş edinme konusunda çok başarılı değilim. Biri gelip
bana yakınlık göstermediği sürece arkadaş olamam o insanla. Çok istesem bile. Kendimi
kötü hissediyorum çünkü. Sanki o insan zorla benimle konuşuyor gibi geliyor. Bu
yüzden ilk görüşte bir derin dondurucu görünümüne bürünebiliyorum. Arkadaş olduktan
sonra ise kendi kimliğim ortaya çıkıyor. Karşımdakinin deliliğini gördüğüm
zaman benim de deli yönüm ortaya çıkar. Eğer sakin bir insansa ben de sakin
olurum. İşte bunlar hep iki isimli olmanın getirdiği saçmalıklar. İki ismim var
benim. Herkesin kullandığı ismim deli bir karakterde. Normal olduğunu iddia
edemem. Diğer ismim ise daha olgun, kararlı, akıllı ve sabırlı. Tabi ne
yapıyoruz, herkesin bildiği (haliyle) o ismimizi kullanıyoruz. Diğerini kullananlara
da bön bön bakıyoruz.
Unicorn’la sanıyorum 4 senedir sanal ortamda arkadaşız. Blogger
sayesinde tanıdım onu. Onun sayesinde Lensmakyaj’ı tanıdım. Ve böylece zaten
ilgim olan kozmetik dünyasına adım atmış oldum.
Unicorn’un rengarenk blogunu ne zaman canım sıkılırsa açıp
bakardım. 5-6 kez hatim etmişliğim vardır. Beni öyle cezbeder ki. Hiç sıkılmam.
Çünkü onun dünyası, benim her zaman gerçekte yaratmak istediğim bir dünya.
Unicorn, neyse o. Bunu blog yazılarından anlamıştım. Ama tanıyınca
düşüncemi onaylamış oldum kendimce.
Unicorn puantiye sever. Öyle çok okumuşum ki blogunu, bu
detayı asla unutamazdım. Bu detay sayesinde mutlu ettim galiba onu.
Unicorn ile aynı zamanda, aynı yerlerde bulunmuşuz. Aynı ilkokula
gitmişiz. Onun öğretmenine, kendi öğretmenimin bana yakınlığı sayesinde
günaydınımı hiç eksik etmemiştim. Nereden bilebilirdim ki seneler sonra aynı
bahçede koşuşturduğum bu kadınla bir blog sayesinde tanışacağımı? Okulu bırak,
dedelerimiz aynı semtte oturmuşlar. Muhakkak tanışmışlardır. Eski İstanbul’un
minik semtlerinde herkes birbirini tanırdı.
Bunları cumartesi günü magnolia yerken anlattık birbirimize.
Her şey çok güzeldi. Evlerimize gitmek için ayrıldıktan sonra bile yüzümde bir
gülümseme vardı. Huzurluydum. Bu kadın benim için huzur demek. Diyorum ya,
blogu benim antidepresanımdı. Meğer kadının kendi antidepresanmış.
Onun da dertleri, onun da acıları, onun da tasaları var
elbet. Kimin yok ki? Buna rağmen hayattan keyif almasını biliyor.
Ben ne zaman hayattan keyif almasını öğreneceğim?
Bilinmez. Çünkü her şeyi zorlaştırırım. Her işim zordur
benim. Her şeyi kafaya takarım. Thunderbolt’tan sonra iyiydim bu anlamda. Ne zaman
uzaklaştım ondan yine eskiye döndüm.
Bir yazım vardı, antidepresan kadınlar diye. Unicorn’u da o
listeye aldım.
Daha çok görüşmek dileğiyle.