30 Aralık 2012 Pazar

merhaba :)

sanki tozlu bir kitabın sayfalarını tozlarından arındırarak açmışım gibi geldi blogger hesabımı açınca.

holywitch diye google da arattırdım da geldim buraya. ne çok şey yazmışım, ne çok şey paylaşmışım sizinle! ve neden unutmuşum ki burayı?

burası huzurumu bulduğum yerdi, sıkıntımı, düşüncemi paylaştığım bir mabetti belki.

sevgilim varken de buradaydım, yokken de. hani konu eğer "sevgisizlikse" ..içimi ne çok dökerdim, yazarken ağlardım. yorumlara cevap verirken ne çok şey öğrenirdim.

eski sevgilimle de burada karşılaşmıştım.

yoo, devam edeceğim yazmaya. bu kadar yeter.

okuduğum, izlediğim, gözlediğim ne varsa paylaşmaya devam edeceğim.

thunderboltla halen görüşüyorum, evlenmeme az bir zaman kaldı gibi.. istediğim ve gerçekten sevdiğim adamlayım.

yemek yapmakta level atladım :P

kedileri hala çok seviyorum. manyaklar gibi twitterdan yazıyorum.

ece temelkuran'ın yanı sıra buket uzuner takıntım başladı.

retro manyağı oldum iyice :P

benden haberler böyle. aklıma geldikçe yazacağım.
siz nasılsınız?

5 Haziran 2012 Salı

örümcek ağı

son birkaç haftadır koşuşturma içerisindeyim. nişandı, düğündü öyle bir şey değil. o da olacak ama. az kaldı ^^

hayatımda ciddi yenilikler yapmak istiyorum. en başta değiştireceğim tek bir şey var ki o da iş. bunun için uğraşıyorum. ama biz hangi ülkede yaşıyoruz bunu bir an için unutuyorum. şu anda iş arama havuzunun içinde boğulmaktayım. felaket boğuluyorum. hani aşk acısı diyoruz ya oturup sabahlıyoruz, ağlıyoruz ya bence iş bulamamak, işin içinden çıkamamak daha fena bir şey. "aaa hayır, dünyada ne acılar var holy, yat kalk dua et tamam mı? ben neler çekiyorum bir bak :(" diyenlere de nanik yapıyorum.

böyle diyenler, beni anlamayıp aptalca yorumlarda bulunanlar, beni değiştirmeye çalışanlardan da nefret ediyorum. son bir kaç senedir kova burcu olduğumu anladım sayelerinde. hem acayip ukalalık yapıyorum şahıslarına, hem de kısıtlamaya çalıştıklarını hissedip özgür olmak, olabilmek için savaşıyorum onlarla.

ama bencil ve ego manyağı oldukları için bu savaşı oldukça çocukça buluyorlar. onlar hep harikalar, siz değilsiniz. onlar herşeyin en iyisini bilirler, siz bilemezsiniz.

onlara verdiğiniz değere acıyorum. verdiğim demeliydim değil mi?

handiyse
uyumsuz defne kaman'ın maceralarını okudum okuyalı handiyse kelimesine yabancılaştım. zaten yabancıydım. farklı bir durum olmadı aslında. aslında başka bir yerde görsem belki severdim. belki tanısam daha önceden severdim :/

uyumsuz holy witch'in gıcıklıkları 
-huysuz, bir şeye de uyum sağla! (ev ahalisi)
-ayy ne kadar agresifsin holy! (iş ahalisi)
-uzlaşmacı olsak sevgilim :( (müstakbel koca)
-sen bu halle çok yaşamazsın (thunderbolt)

beni anlamadınız ya ben ona yanıyorum :P
kova burcuyum olm, işinize gelirse ^^ kahkahkah



24 Mayıs 2012 Perşembe

isimsize mektup

durumun vehameti karşısında olgunluğumu gerçekten korumaya çalışıyorum.
yapılanları anlamlandıramıyorum.

bugünler de "holy'i sinir edelim kampanyası" falan mı yapılıyor? çünkü nerede, ne yazarsam yazayım insanlar çok pis üstlerine alınıyorlar. sivri dilim, ukalalığım karşısında "uyuz, aptal, salak, gösteriş budalası, sana mı kaldı her şey?" falan dediklerinin de son derece farkındayım da ben bir tarafıma takıyor muyum acaba? bunu düşündün mü hiç?

hiç sanmıyorum. popülerizmin kurbanı olmuş, yaşam tarzı ve felsefesi bu olmuş birinin bundan anlamasını zaten bekleyemem.

peki neydi buraya, bu raddeye getiren sebep her şeyi?

ben suçumu söyleyeyim : fazlasıyla değer vermek. "bu kadar senelik dostum benim :(" lerle başlayan cümleler kurmak. önemli günlerde asla unutmamak ama bazen unutulmak. unutulmayan zamanlarda ise önemsiz bir şekilde üstünden şöyle bir geçmek.
ölümdü hastalıktı her kötü gününde yanında olmak. aynı şeyleri ben yaşarken yanımda olamamak..
buna rağmen herkese kapris yaparken, o tarafa yapamamak. niye? o kadar senenin kıymeti büyük benim için.
güya.
ha bir de kıskançlığım. ama bunu sağlayan da yine karşı taraftı.
hatırlamıyorum açıkçası öküz gibi ağlarken yanımda var mıydı yok muydu? hep başkaları geliyor gözümün önüne.

...........
sosyal platformlarda insanlar tamamiyle klavye kahramanı oluyorlar. kendi kurdukları hayalin içinde yaşıyorlar. istediklerini, sevmediklerini, burunlarını sokmaları ya da sokmamaları gereken her şeyi, düşündükleri ne varsa cesaretlice yazıyorlar. ben de dahilim buna. allah'tan işi şizofreni boyutuna getirmiyorum.

ve ne hikmetse o kadar fazla üstüne alınan mal var ki yazdıklarımdan..yüzünü görmediğim, sesini duymadığım, iki üç kere mesajlaştıktan sonra her taraftan takip eden hasta ruhlu insanlar bunlar, onlar için yapabileceğim cidden bir şey yok. ben yazmaya devam ederim, alınan alınır.

bunlar genelde twitter'da veyahut sözlükte olan şeyler.

facebook ise ayrı bir yer ve facebook'tan yazdığım her şey bir kişiye mahsus değil, bir çok kişiye mahsustur. ve genelde yazdığım, çizdiğim, çaldığım müstehzidir.

üstüne alınıyorsan, gelip önce benimle konuşman gerekir şayet. sebepsizce vikvikviklememen ve en son ilkokuldayken attığım tripleri sevgili dostlarınla ^^ beraber atmaman gerekir. gözümde basitleşmemen gerekir. bazı şarkılar, yazılar sana mahsus değil tikican. milyonların dinlediği şarkıyla dalga geçebilirim, eleştirebilirim.  demek ki ben de duymuşum, demek ki sıklıkla paylaşılıyor orada burada... demek ki tek sen değilsin oklarımın hedefi..

anlama kapasiten, algıların bu kadar darmış ki beni anlayamamışsın. veyahut gaza getirilmişsin.
"aaa hayırrr, benim dostlarım öyle değildir tamam mı? >:(" dersen "he gülüm, he canım" derim.

benim tek derdim sen ve senin gibiler değil. sanırım ki senin de derdin bu değil. o zaman neden yapıyorsun? kötü günler mi geçiriyorsun? eğer öyleyse bunu bana anlatmanı beklerdim. ahahah eskiden olsa tabi. şimdi dostların var ^^ canlarım yaaa siz her şeyin en iyisini hak ediyorsunuz. ^^ panpişlerim.. muahhhh

ama ne yazık ki sen ve senin gibiler benim iş yerimde, bulunduğum mecralarda, her yerde karşıma çıkıyorlar. yani bana bir nevi "çekilmez insan paratoneri" diye bilirsin. çünkü sen ve onlar cidden çekilmezsiniz. ben çekemiyorum artık. yarı sakin hayatımda sizi istemiyorum. sizinle uğraşmak istemiyorum. bu saatten sonra da sizinle hiçbir şeyin eskisi gibi olabileceğine de inanmıyorum. yapmacık olmak istemiyorum. yapmacık olmadığım için insanların arkamdan "kimseyle konuşmaz, gülmez" dediğini de biliyorum. sevmediğim insanlara gülüp canım cicim demek bana ters çünkü.

umarım anlamışsındır. anlamışsınızdır.

bundan daha fazla bir şey de demeyeceğim. fazlasıyla basitleşen isimsiz diyaloğa kendi adıma son veriyorum. senin kadar basit olmak gerçekten istemiyorum. okullu olmak; çok şey bilmek ve insan olmak demek değilmiş. sen ve bir kaç kişi sayesinde son dört aydır artık bunu iyice kavradım. iyi ki fazla okumamışım. iki senelik tekirdağ maceramdan çok memnunum. bana gerçekten hayat tecrübesi kazandırdı. senin gibi okumuş olmak istemezdim.

neyse,

şimdi gidip sevgi pıtırcıklarınla nispetli şarkılarda el sallayın.. ben de kendi mütevazi yaşamıma devam edeyim.

22 Mart 2012 Perşembe

tamamiyle ocağın suçu

sevgilinin evine gidince yemek yapmak farzdır. yemek yapmayı bilmiyorsanız bilip öyle gidiniz evine geleceğinizi düşünüyorsanız şayet.

ben, gelecek düşünmeden yaptım. ilk yaptığım yemek sanıyorum ki dolma idi. emin değilim. neyse, ilk yaptığım yemeği pek sevmişti ev arkadaşıyla. işin boyutunu yükselttim bamya yaptım. yanına da pilav. pilavın şehriyelerini yaktığım için kömür kıvamında bir pilav olmuştu. o günden bugüne ismi "holynin yanık pilavı xD" kaldı.

ha ha ha
çoğomik!
holy ve crowley'nin temsili mutfak resimleri

yine yaptım, beraber yaptık. en son pırasa yaptım ki övünmek gibi olmasın pırasayı iyi yaparım.
ama yandı cağnım pırasa!
nasıl yaktığımsa inanılmaz enteresan. içinde suyu vardı, altı kısıktı. ha kalkayım yerimden, ha gideyim mutfağa derken koca totomu kaldıramadığım için yandı. bunda onun da parmağı yok değildi bittabi. ama işte, diyemiyorsun ki "senin yüzünden!" diye sevdiceğe.

sevgilim yokken inanılmazdı her şey. yani mutfaktaki yeteneğim :)
muffin mi istersin tiramisu mu? her hafta sonu muhakkak bir şeyler yapardım. bunalımda olduğum içinse kilo almazdım. şimdi yapmak içimden çok gelmiyor. daha çok pilates yapmamk, kitap okumak, seyahat etmek falan istiyorum ^^ (holywitch'in hobileri bayanlar baylar :P)

tabi bunda kilo almamın inanılmaz bir faktör olduğunu belirtmek de isterim.
geçen sene bu vakitler tartımız 57 den öteye geçmez iken, bu sene bu vakitler 61,50 ^^ ohaa! bunda hep onun etkisi var işte!

-hayatım canım x çekti :(
-sipariş edelim hemen.

be adam, bir kere de "hayır yeme!" desene!!!
ama iş kozmetiğe gelince hayır demesini çok iyi biliyor :( zaten hep de böyle yapar o :(
lanet olsun!!!

21 Mart 2012 Çarşamba

makyaj blogları

bir şeyle, biriyle alay etmeyeceksin arkadaş. 
ne dersen aynısı başına geliyor. bunu çok daha iyi anladım. 

sizden ayrı kaldığım bilmem kaç ay içerisinde yeni uğraşlar buldum kendime. eskiden, alaylı bir şekilde takip ettiğim makyaj bloglarını, büyük bir ciddiyetle takip etmekte ve önerdiklerini almaktayım. bu yüzden de mali bir kriz içerisindeyim ^^. nalet olsun bebeyim, çok hoşlar ama boş değiller kesinlikle. 

yok nars, yok mac derken "bize borcun dış borç kadar oldu eheheh :)" diyen bankaların gözünden öpeyim. bu işten en çok zararlı çıkan sevgilim ve annem. 

artık bu bende ciddi anlamda bir uğraş oldu. eskiden sadece alıp saklarken şimdi ise baya baya kullanıyorum aldıklarımı. 

benim size önerebileceğim en iyi marka kesinlikle M.A.C! verilen paranın tek kuruşuna bile acımayacağım kadar hem de. tabi paranız yetiyor ise. yetmiyorsa muadili olmayan fakat beklediğiniz gibi sonuç alabileceğiniz en ekonomik markalardan biri maybelline. 

M.A.C'ten sonra NARS geliyor. Nars'ın allıklarını tek geçerim. her ne kadar orgasm allığı ben de "dağlar kızı haydi" kıvamında dursa da yine de seviyorum. 

oturup size "şu şunun swatchu, şu da bunun" diyerek reklam yapmayacağım belki ama emin olun tüm bildiklerimi paylaşacağım. 

yine en iyi makyaj blogları arasında örnek verebileceğim makyaj çantam hariç (artık o bir ikon çünkü) just-make up ve lensmakyaj olacaktır. bu hanım kızların yaptıkları ve önerdikleri gerçekten çok işe yarar bilgiler. ben de fazlasıyla yararlandım. 

açıkçası durum bu. şu sıralar takıntılı olduğum en birinci konu bu.
ikincisi ise, kilo verebilmek. 

insan mutlu olunca har vurup harman savuruyor, gördüğünü yiyor cano canlar. mayısın sonundan beri iki üç kere iştahım kapanmıştır. o zamanlarda acillik olduğum zamanlardı. 
aşk hakikaten iştah açıcı imiş. 
neyse ki ikimiz birlikte kilo alıyoruz. yani sorun yok :P ahaha yok be, rejime başladım, yarım bıraktığım pilatese devam ediyorum. 
dukan ve karatay diyetlerini araştırıyorum. 
öyle işte. bakalım, buralara dönmeyi de düşünmüyor değilim. açıkçası yazacak çok şeyim birikmiş. 

mesela iki kere ece temelkuran ile görüştüğümü (yalana bak, sadece imza gününe gittim ^^) size söylemedim. gerçi tivitırdan takip edenler bilirler gidip gördüğümü :) 

sağlıcakla kalınız :) 

15 Ocak 2012 Pazar

bana mı yazdın?

birilerinin prensesi olduğum çok doğru.

kendi doğrularından vazgeçemeyen insanlardan vazgeçişim olacak 2012. 
kendi imkanlarım doğrultusunda yaşıyorum. kırdıklarım, üzdüklerim elbette ki var. yok diyemem. 
ama anlayışı kıt, empati yeteneği sıfır olan insanları anlayamadığım için son günlerde "eleme" yapıyorum. 
lanet olası facebook hayatıma girdi gireli kişilerin samimiyetsizlikleri, yapmacık tavırlarıyla boğuştum.
artık öyleykene öyle diyemeyeceğim. 
sevmiyorsan durma yanımda. sana kimse bir şey demez güzelim. 
umurumun zerresini incitmez, incitemez. 

sen bana samimiyetsiz diyorsan bu senin empati yoksunu olduğunu gösterir. bir bak bakalım geriye, eşit doğrularımız ve eşit yanlışlarımız var seninle. senin yanlışların için hiç bir zaman sonu ünlem işaretiyle biten cümlelerle sana gelmedim. ha bu senin anlayışsızlığın. beğenmediğin tavırlarımı yüzüme karşı söylemektense arkamdan konuşman bitirdi bir çok şeyi. 

üzülmüyorum çünkü geç de olsa bir şeylerin farkına varmak iyi oldu. 
senin neden çoğu zaman tek tabanca gezdiğini de iyi anladım. bak, senin gibi yapacağım artık. 
bana öğrettiğin en iyi şey de bu oldu. 

bir de bir persona vardı hatırlarım. 

samimi prenses
holy

11 Ocak 2012 Çarşamba

jooble nokta bilmem ne

mail kutumda bulduğum maili aynen kopyalayıp yapıştırıyorum : 


"Merhaba!

holywitchinkazani.blogspot.com guzel bir blogunuz icin tesekkur ederim.

İlk gelen "uçuşa geçenler" postu okuduktan sonra bir saat boyunca memnuniyetle blogunuzda dolaştım:) Yazıları kolay yazılmış. En beğendiğim post,"abla ne demek?" postudur.

Jooble şirketinde çalışıyorum, dünyanın dört bir tarafından iş teklifleri topluyoruz. İşim, sitemizin bağlantıları blogculara yapıştırmaktır. İşimi çok seviyorum çünkü biz dost bir ekibiz ve iyi patronlarımız var, maalesef, blogculara bağlantımızı nasıl yapıştırması ile ilgili hiç bir fikrim yoktur, bunu yapamazsam işten çıkarılacağımdan korkuyorum:( Şu anda çeşitli bloglara mektuplar yollayacağıma bir saat boyunca blogunuzu okuyordum. Gerçekten, "Turkey" "jooble-tr.com" için bağlantının uygun olup olmayacağına emin değilim, ama linkimizi blogunuza ekleyebilirseniz ben size borçluyum!!! Ciddiyetle belirtmeli ki sitemiz çok güzel ve insanların iş bulmalarına yardım eder.Blogunuzu takip edenlere yeni bir şans ve yeni bir iş fırsatı için bir kapı açmak istemez misiniz? İyi çalışmalar dilerim! İyi blogunuz için çok sağ olun. Yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum!!!!

P.S. Siz "Kova" burçtan mısınız? Ben de "Kova" burcundanım :)


Logo JoobleSaygılarımla,

Birkay Koray
Account Manager

Tel: +44 (0) 800 098 8516
E-mail: bk@jooble.com
Skype: birkay.koray

www.jooble.org " 

sanıyorum yeni bir dolandırma şekli ya da bedava reklam yapmak için böyle mailler atılıyor.
internette araştırma yaptığınız zaman göreceksiniz, herkese yolladığı mail aynı. 
sonunda da "bilmem ne burç musunuz, ben de o burcum :)" diye bitirmesi de beni benden aldı.
birkan bey, siz olsanız olsanız, bukalemun burcu olursunuz cicim ^^ 
la ilahe illallah diyorum da başka bir şey demiyorum. 
saygılar. 


10 Ocak 2012 Salı

uçuşa geçenler


feride’nin günlüğü tadındaki yazılarımla karşınızdayım ey ahali ^^ 
ahahah yok la öyle bir şey! kendime saygımdan ötürü yazmam en azından. esra elönü bacımla aramızda en ufak bir benzerlik olmadığı gibi onun yaşantısına da zerre kadar özenmiyorum çok şükür. 
sema maraşlı diye bir kadından söz edeceğiz bugün. sevgili sema bacım, kadınlara “dizilerdeki gibi olmayın, hz. muhammed “erkekleşen kadınlara” lanet etmiştir, böyle kadınların evlilikleri boşanmayla son buluyor. kadın otorite olamaz, erkeklerin üstünlüğünü kabul etmek gerekir” demiş. 
son zamanlarda kadınların ne kadar bastırılmaya çalışıldığını umarım sizler de benim gördüğüm şekilde görüyorsunuzdur. 
sibel üresin, sema maraşlı gibi kadınlar birer maşadır. 
kadınları küçük göstermek ve erkek egemen toplumun güçlenmesini sağlamak için kullanılan birer maşadır. 
ece temelkuran gibi fikri ve vicdanı hür kadınların susturulmaya çalışıldığı, bu tür kadınların korunduğu bir zamanda yaşıyoruz. işte bu ahir zamanıdır. 
cahillerin bir şekilde başa geldiği zamandır. 
sema maraşlı’ya tek bir sorum var :
-neden ikinci kez evlendiniz o zaman? madem boşanmak kötü bir şey, ikinci kere niçin kocaya vardınız? probleminiz neydi? erkek, bir evin direği değil midir? evin direğine ne oldu ki boşandınız? başka birine mi aşık oldunuz? kocanız mı başka birine aşık oldu? merakla cevap bekliyorum.
bittabi, soruma cevap asla gelmeyecek. anca orada burada bir şekilde bu olay büyürse, birinin de aklına gelirse bu soru soracak ve cevap gelecek. ha doğru mu gelir orasını da bilemiyorum. 
bence hz. muhammed lanet ettiyse böyle insanlara lanet etmiştir.
her konuya hz. muhammed’i karıştırmasalar ölürler zaten. dinen sömürülüyoruz, hala uyuyun siz… 
insanları din kisvesi adı altında çok güzel uyutuyorlar, kavga çıkarıyorlar. sonra bunların adına “islamiyet” diyorlar. 
islamiyet’in bunların dediği ve yaşadığı gibi olmadığını bilenlerin sayısının azlığı çok üzüyor beni. 
sayelerinde insanlar islam’dan soğudular. 
bazılarının da istediği buydu. dinde zorlama yoktu hani? ne oldu? zorunuza mı gitti?