4 Ocak 2018 Perşembe

Kedilerimle Buradayım

Arada esiyor, bakıyorum buraya. Ama uzaktan. Hesabıma girmeden. Güzel oluyor, sanki üçüncü bir şahıs gibi inceliyorum, nasıl yazmışım, neler yaşamışım... Çok da iyi şeyler yaşamamışım mesela :) Hep bir eksiklik, hep bir isyan, hep bir yalnızlık. Halbuki ne güzel günlermiş, kıymetini bilememişim. Olmayacakların peşinden koşmuşum. Ama çok kitap okumuşum, çok öğrenmişim, çok öğretmişim.

O eksikliklerin en büyüğü bir canyoldaşından çok kedi imiş. Kedi. Kedim. Kedilerim. Kedi ne kadar güzel bir şey. Bunu ilk defa kocamın kedisi Zeytin Bey ile yaşadım. Zeytoş bir kediden öteydi. Kedilik ona göre olmayan bir şeydi. Misafir sevmeyen, gelenin anasını ağlatan, Ercan'a aşık bir yaratıktı. Vefat etti, dünyam karardı.

Babanem ölünce ilk Zeytin'e sarılmış, yalvarmıştım beni bırakmasın diye. Bunu dedikten 2 sene sonra inadına gitti. Zaten yalvarırken ondan kallavi bir pati yemiştim. Kediler nankör müydü? Hayır.

ZEYTİN BABA - ZEYTOŞ

Zeytoş kanser oldu. Çok uğraştık, tüm sevgimi, maddi manevi her şeyimi verdim. Verdik. Yenemedi. Ölmesinden 4 gün önce, sokakta baktığım, en az Zeytoş kadar deli kedim Luna'yı eve aldım binbir hayıra rağmen. Luna yoldaşım oldu. Aşırı yaramazdı ama aşırı sevgi doluydu. Zeytin'den asla görmediğim samimiyeti gördüm. Kedi gibi kediydi. Hala öyle :) Kızım son zamanlarda çok ergenleşti ama olsun, kızım o benim. Her şeyiyle severim onu.

LUNA HANIM - LUNİKO 

Bu yaramazlıklarını önlemek, yalnız kalmasın diye bir arkadaşımın bulduğu üç kardeşten biri olan Lemmy'i aldık. Lemmy tam bir sevgi kedisi. Önyargısız, herkesi seviyor. Sevgiyle yaklaşıyor. Tek kötü huyu beni kıskanması. Luna'ya ne zaman dokunsam, onu sevsem dibimizde bitiyor. Luna ile Lemmy'nin maceraları asla bitmiyor. Luna sinsi, Lemmy saf. Luna ne yaparsa Lemmy de onu taklit ediyor. Luna odaların kapılarını açmaya çalışırken, Lemmy onu kolluyor. Günler böyle geçiyor.
LEMMY BEBE - LEMİLİ

Benden haberler böyle. Keşke sürekli yazabilsem, kelimeleri toparlayabilsem. Düşündüklerimi aktarsam, sıkılmasam. Ama instabloggerlık çıktı, mertlik bozuldu. Eskiden şuraya gelip iki satır makyaj blogu okurduk. O da kalmadı. 

Her şey değişti... 

7 Kasım 2014 Cuma

Beni ben yapanlar nerde huni?

Bu sabah bir mesaj aldım. Cevap verdim. Mavi tıklar göründü.

O mesajı bana çok sevgili arkadaşım Nevinciğim attı. İş hayatına geri döndüğünü, artık blog okumaya başladığını ve şu yazımı çok beğendiğini söylüyordu. Holy bu, durur mu? Zaten içinde yanan yazma aşkını artık bastırmayıp "yazacaammmm uleyn!" diyerek....

Eski yazılarımı okuyorum. İnanamıyorum. Bunları ben mi yazmışım? Bu blog benim olmasa "ne güzel yazmış kız" derdim. Bana yazı yazdıracak ne çok sebep varmış meğerse. Thunderbolt varmış mesela. Hala seviyorum. Arada görüşüyoruz. Onsuz bir yaşam düşünemiyorum. Bugün bunalımın eşiğine gelsem rahatlamam onunla 10 dakika konuşmama bakar. Öyle ki herkese onu tavsiye ediyorum. "Ben onunla iyi oldum, siz neden iyi olmayasınız?" diyorum. Seviyorum.

Thunderbolt bana çok şey öğretti. Bu yaz, lanetli temmuz ayının 12'si gecesi bitanecik babanem melek oldu, bitanecik dedemin yanına uçtu. Yakın arkadaşlarım, benim babaanneme ne kadar düşkün olduğumu iyi bilir. İşsiz kaldığım 11 ay boyunca babaannemin yanından zorunda olmadıkça ayrılmadım. Hep onunlaydım. Gündüz kuşağının tüm saçmalıklarına katlandım. Yıkadım, pakladım. Babaannemin bedensel yardıma asla ihtiyacı yoktu çok şükür. Ama bendeki anaçlık, onu yavrum olarak görmeme neden oldu. Öldüğünde nefessiz kaldım.
Ama Thunderbolt'u aramadım.
Aramak gelmedi içimden. Atlatabileceğimi düşündüm. Nitekim atlattım.
....
.....
Şu bloga yazmayalı neler neler değişmiş. Hala sıkı bir Bridget Jones fanatiğiyim. Evlendikten sonra bile değişmedi bu sevgim. Lakin Renee abla çok değişmiş :
son model röne zilvıgır

Naptın la gafana? Allahsız Röne!
Bridget Jones öldü benim için anlıyor musunuz?! 

Ben yahu, beni ben yapan kadındı Bridget ve Reene (nasıl yazılıyor bu isim?) 
Mutsuzluğum, mutluluğum, yakarışlarım, erkek arkadaşlarım, arkadaşlarım, sevgili adaylarım, beni terk edenler, kilolarım, günlük niyetine Thunderbolt... Her şeyimiz aynıydı. 
gözümün nuru, ruh ikizim biricit.
Hayır utanmasam "helın hanım beni anlatmış bu romanda :kıps:" derim ama diyemiyorum. 

Ne alaka lan kadının dış görünüşüyle biricit cons? Çok alaka.
Anlatamam. Anlatsam da anlayamazsınız. 
Anlatayım neyse. Şimdi, Röne = Biricit benim için. Nasıl ki Turist Ömer = Sadri Alışık ise işte benim eşitim de bu. Sanki Röne, gerçekten de Biricit. Yani o kadın o filmde rol yapmıyor benim için. Kendini oynuyor. Aslında öyle değil. Ama öyle. 
Suratından ütü geçince çok bozuldum. Biricit o gün ölmüş meğerse. Ruhuna Fatiha okudum, kitaplarını süslü bir kutuya koydum tabut niyetine. Olmamalıydı. Ama oldu. 

Evlendikten sonra bu sendromdan kurtulduğuma inanamıyorum. Evlilik aşkı değil içimdeki Biricit'i öldürmüş. 

Ha çok mu matah? Yööö. Bittabi değil. 
Ulan mutlusun işte. Sevgilinle evlenmişsin. Şurada 3 yıl boyunca "benim sevgilim niye yok?" ya da "niye hep ben terkediliyorum?" diye ağlamışsın. Şimdi de "niye sendromum kayboldu :'(" diye ağlamanın hiç alemi yok. İşte bunlar hep şımarıklık. Benim şımarıklığım da ölene kadar. 

Bir ara liste yapıyormuşum. Ona da devam edeyim bari :)

kilo :63 (4 sene önce bugün anoreksik olacağım diye mutluymuşum)
sigara : yok. bitmiş. o zamanlar depresyondaymışım ondan içiyormuşu.
içki : o da yok. midem bulanıyor. hayır hamile değilim. 
koca : var bi tane. eve gidince ne yicez diye soruyor. 
kedi : ondan da var hamdolsun. yatağımızda yatıyordur sıpa.
yarışma : daha geçen gün kelime oyununa katıldım. 

Adiyos amigos. 

22 Eylül 2014 Pazartesi

Çok uzaklardan biri gelmiş, huzur getirmiş





Cumartesi uzaktan uzağa çok sevdiğim, örnek almaya çalıştığım bir arkadaşımla buluştuk.
Unicorn ile. 

Arkadaş edinme konusunda çok başarılı değilim. Biri gelip bana yakınlık göstermediği sürece arkadaş olamam o insanla. Çok istesem bile. Kendimi kötü hissediyorum çünkü. Sanki o insan zorla benimle konuşuyor gibi geliyor. Bu yüzden ilk görüşte bir derin dondurucu görünümüne bürünebiliyorum. Arkadaş olduktan sonra ise kendi kimliğim ortaya çıkıyor. Karşımdakinin deliliğini gördüğüm zaman benim de deli yönüm ortaya çıkar. Eğer sakin bir insansa ben de sakin olurum. İşte bunlar hep iki isimli olmanın getirdiği saçmalıklar. İki ismim var benim. Herkesin kullandığı ismim deli bir karakterde. Normal olduğunu iddia edemem. Diğer ismim ise daha olgun, kararlı, akıllı ve sabırlı. Tabi ne yapıyoruz, herkesin bildiği (haliyle) o ismimizi kullanıyoruz. Diğerini kullananlara  da bön bön bakıyoruz. 

Unicorn’la sanıyorum 4 senedir sanal ortamda arkadaşız. Blogger sayesinde tanıdım onu. Onun sayesinde Lensmakyaj’ı tanıdım. Ve böylece zaten ilgim olan kozmetik dünyasına adım atmış oldum. 

Unicorn’un rengarenk blogunu ne zaman canım sıkılırsa açıp bakardım. 5-6 kez hatim etmişliğim vardır. Beni öyle cezbeder ki. Hiç sıkılmam. Çünkü onun dünyası, benim her zaman gerçekte yaratmak istediğim bir dünya. 

Unicorn, neyse o. Bunu blog yazılarından anlamıştım. Ama tanıyınca düşüncemi onaylamış oldum kendimce. 

Unicorn puantiye sever. Öyle çok okumuşum ki blogunu, bu detayı asla unutamazdım. Bu detay sayesinde mutlu ettim galiba onu. 

Unicorn ile aynı zamanda, aynı yerlerde bulunmuşuz. Aynı ilkokula gitmişiz. Onun öğretmenine, kendi öğretmenimin bana yakınlığı sayesinde günaydınımı hiç eksik etmemiştim. Nereden bilebilirdim ki seneler sonra aynı bahçede koşuşturduğum bu kadınla bir blog sayesinde tanışacağımı? Okulu bırak, dedelerimiz aynı semtte oturmuşlar. Muhakkak tanışmışlardır. Eski İstanbul’un minik semtlerinde herkes birbirini tanırdı.
Bunları cumartesi günü magnolia yerken anlattık birbirimize. Her şey çok güzeldi. Evlerimize gitmek için ayrıldıktan sonra bile yüzümde bir gülümseme vardı. Huzurluydum. Bu kadın benim için huzur demek. Diyorum ya, blogu benim antidepresanımdı. Meğer kadının kendi antidepresanmış. 

Onun da dertleri, onun da acıları, onun da tasaları var elbet. Kimin yok ki? Buna rağmen hayattan keyif almasını biliyor. 

Ben ne zaman hayattan keyif almasını öğreneceğim? 

Bilinmez. Çünkü her şeyi zorlaştırırım. Her işim zordur benim. Her şeyi kafaya takarım. Thunderbolt’tan sonra iyiydim bu anlamda. Ne zaman uzaklaştım ondan yine eskiye döndüm. 

Bir yazım vardı, antidepresan kadınlar diye. Unicorn’u da o listeye aldım.

Daha çok görüşmek dileğiyle.

12 Eylül 2014 Cuma

Yok yahu kim diyor gittim diye?

Bak gördün mü yukarıda öylecene kalakalmışım ^__^

Selam,
Koca bulana kadar buralarda ne de çok vakit geçirirdim. Kendimi, en yakın dostumu yolun ortasında bırakmış gibi hissediyorum. Gerçekten, bir zamanlar bu blog benim en yakın dostum, sırdaşımdı. En kötü zamanlarımda hoop bir yazı yazıyordum, kafam dağılıyordu. Yorumlar geldikçe, tanımadığım insanlarla paylaştıkça sıkıntılarımı ferahlıyordum. Sonra, birinin beni gerçekten sevdiğini anlayınca "sana hoşçakal demiyorum, şimdilik gidiyorum" dedim galiba bilmeden. Aslında hep yazmak istedim, hatta minik yeğenim için bir blog bile açtım. Yeter ki yazayım, yeter ki içimdekileri yine dökeyim istedim. Olmadı. Minik yeğenimi ne kadar sevsem de anladım ki çocuklarla ilgili bir şey yazmak beni tatmin etmiyor.

Çocuk...
Evlendim de :)
Şu sıralar +40 yaşlardan kim beni görürse "eee ne zaman :kıps:" diyor. "Hiçbir zaman lol" diyorum. "Nasıl hiçbir zaman :O" diyorlar, "bayağı hiçbir zaman :D" diyorum. Kendime zarar vermemi mi istiyorsunuz? "Dünyanın en güzel duygusu ^__________________^" diyorlar, "o yüzden hepiniz çocuklarınıza çok iyi bakıyor, seviyorsunuz ;)" diyorum. Hayır, evleneneli 10 sene geçmiş olsa anlarım. Epi topu 10 ay oldu daha. Neyin peşindesiniz? Çocuk yapacağım, düğün derneğiniz olunca "çocuklara iyi uykular dileriz :)" menşınlı davetiyeler alacağım. Sonra düşünüp duracağım sabimi kime bırakayım diye. Bunu mu istiyorsunuz? Ya da misafirliğe geleceğim size çocuğumla. Çocuk bu, oraya buraya dalacak, her gördüğünü isteyecek. Yanımda "aman olsun, çocuk o" deyip yalandan güleceksiniz, arkamdan "ammmannn ne beter çocuğu varmış" diyeceksiniz. Hayır, yapmayacağım. Bak ülkenin gidişatını bile bir engel olarak sunmuyorum, görüyorsunuz. Siz teyzelerin yüzünden yapmak istemiyorum. Takıntılıyım ben!

Evlilik...
Su çok güzel, sen de gelsene :) Önce soğuk ama girince alışıyorsun, yavaş yavaş gireceksin ki canın yanmasın.
Önceden de yazmışımdır buralara, kocamın 9 senelik bir evladı var. İsmi Zeytin. Ben aşığım ona, o da "kaçan kovalanır" diyor her fırsatta. Sevdirmiyor kendini bana. Kocamla ne zaman yanyana gelsek hemen geliyor "mırmırmırmır"larına başlıyor. Ellerim üstü çiziklerle dolu. Gülü seven, dikenine katlanır atasözünün canlı örneğiyim. Çok seviyorum. 2 hafta önce tatile gittik 6 günlüğüne. 6 günüm ızdırap gibi geldi bana. Zeytin'im evde tek başına kalmıştı çünkü. Kardeşim sağolsun ilgilendi ama ana şefkati gibi olmuyor, biliyorum :P Tatilimizin ilk gününde "Zeytinim, seni çok seviyorum ühühühühüh" diye zırıl zırıl ağladım. Rakıları fondiplememlen alakası yok elbette ki :P Bulunduğumuz yerdeki kedileri sevdim Zeytinimin özlemini dindireyim diye. Çok da başarılı olamadım. Nasıl bir aşk bu? Kim enjekte etti bu zehri damarlarıma?!

"Çocuğun olunca o kediyi napacaksın?!"
"Ellerinin üstündeki çizikler nasıl oldu? Çiçeklerle mi uğraşıyorsun? Ne kedi mi yaptı? Aman Tanrım, kedi değil o zaman o canavar! Niye tutuyorsun ki, at gitsin! Aman alt tarafı bir kedi yaaa ne kadar da abartıyorsun! Bebek yap daha iyi, ileride sana kedin bakmaz ama ;)"

Bebek falan yok, kafanıza bunu sokun. İnandığınız din gibi bu dediğime kayıtsız şartsız inanın.
Vallahi sıkıldım sizden.

20 Eylül 2013 Cuma

WELCOME TO MACHINE

Ne kadar uzun zaman olmuş, geri döneceğim diye söz vermişim. Dönmemişim.
Yazı yazmaya, kitap okumaya vakit mi bulamadım?
Buldum aslında. 11 ay evde oturdum, nefret ettiğim işimden ayrıldım.
Çok iş aradım, en sonunda buldum.
Nişanlandım, 1,5 ay sonra evleniyorum.
Miniş bir yeğenim oldu, haftasonlarım onunla geçiyor. Deniz ismi. Çocuklardan nefret ediyorum ama Denizim bambaşka. Tek korkum, kendini bildiği zaman beni sevmemesi. Genellikle sesim yüzünden çocuklar kaçar benden :(

Ve evet, tüm bunların içinde ben YAZI YAZMAYA hiç vakit bulamadım.
Konu mu yoktu? Bilakis, ülkemiz bu konuda oldukça iyi. Gündem saniyede değişiyor.
Bazı gerizekalılar yüzünden siyaset yazmamaya karar vermiştim. Peki niye yemek tariflerimi yazmadım?
Ya da duygu ve düşüncelerimi?
Çeyiz konusu da olabilirdi.

Bu blogsuz geçen dönemde MAKYAJ BLOGGERI olan bir çok arkadaşım oldu.

Sevgili Arzu Ablam, Başakcımm ve Youknowcum... Kuzenlerimin de MAKYAJ BLOGU olduğunu öğrendim mesela bu dönem içerisinde. Sayelerinde kozmetiğe dair çok şeyler öğrendim.

Fotoğraf çekmeye çalıştım. Profesyonel bir makine edindim. Mamafih olmadı. Sıkıldım. Galiba poz vermeyi daha çok seviyorum ben.

Çeşitli boyalar aldım, resim yapmaya çalıştım. Kendimi ifade edemediğimi düşündüğüm için bıraktım. Soyut resimden çok hoşlanıyorum ama o benden hoşlanmıyor :(

Aktiviteler... Unutulmaz bir ROGER WATERS konseri izledim. 20 Mart 2011'den beri sinemaya adım atmadım :) Atmadığım halde bir çok film izledim evimde.

Kitap okumayı da bıraktım bir dönem. Şimdi adı benlik olan, Isabel Wolff'un Vintage Bir Aşk adlı kitabını okuyorum.

Gelinlik aldım. İnstagram hesabımda ucundan azcık gösterdim :)

Gezizekalı oldum :) Direndim, bağırdım, yazdım... Aynı tas aynı hamam. Taksim'i mahvettiler.
Ama bunları uzun uzadıya yazmak istemiyorum. Çok yazıldı, çizildi. Ben eksik kalayım :)

İşte böyle. Her haftasonu ev eşyası taşıyorum eski evimden yeni evime.
Mutfak düzeltiyorum, eşya bakıyorum.
Günler böyle gelip geçiyor.....


30 Aralık 2012 Pazar

merhaba :)

sanki tozlu bir kitabın sayfalarını tozlarından arındırarak açmışım gibi geldi blogger hesabımı açınca.

holywitch diye google da arattırdım da geldim buraya. ne çok şey yazmışım, ne çok şey paylaşmışım sizinle! ve neden unutmuşum ki burayı?

burası huzurumu bulduğum yerdi, sıkıntımı, düşüncemi paylaştığım bir mabetti belki.

sevgilim varken de buradaydım, yokken de. hani konu eğer "sevgisizlikse" ..içimi ne çok dökerdim, yazarken ağlardım. yorumlara cevap verirken ne çok şey öğrenirdim.

eski sevgilimle de burada karşılaşmıştım.

yoo, devam edeceğim yazmaya. bu kadar yeter.

okuduğum, izlediğim, gözlediğim ne varsa paylaşmaya devam edeceğim.

thunderboltla halen görüşüyorum, evlenmeme az bir zaman kaldı gibi.. istediğim ve gerçekten sevdiğim adamlayım.

yemek yapmakta level atladım :P

kedileri hala çok seviyorum. manyaklar gibi twitterdan yazıyorum.

ece temelkuran'ın yanı sıra buket uzuner takıntım başladı.

retro manyağı oldum iyice :P

benden haberler böyle. aklıma geldikçe yazacağım.
siz nasılsınız?

5 Haziran 2012 Salı

örümcek ağı

son birkaç haftadır koşuşturma içerisindeyim. nişandı, düğündü öyle bir şey değil. o da olacak ama. az kaldı ^^

hayatımda ciddi yenilikler yapmak istiyorum. en başta değiştireceğim tek bir şey var ki o da iş. bunun için uğraşıyorum. ama biz hangi ülkede yaşıyoruz bunu bir an için unutuyorum. şu anda iş arama havuzunun içinde boğulmaktayım. felaket boğuluyorum. hani aşk acısı diyoruz ya oturup sabahlıyoruz, ağlıyoruz ya bence iş bulamamak, işin içinden çıkamamak daha fena bir şey. "aaa hayır, dünyada ne acılar var holy, yat kalk dua et tamam mı? ben neler çekiyorum bir bak :(" diyenlere de nanik yapıyorum.

böyle diyenler, beni anlamayıp aptalca yorumlarda bulunanlar, beni değiştirmeye çalışanlardan da nefret ediyorum. son bir kaç senedir kova burcu olduğumu anladım sayelerinde. hem acayip ukalalık yapıyorum şahıslarına, hem de kısıtlamaya çalıştıklarını hissedip özgür olmak, olabilmek için savaşıyorum onlarla.

ama bencil ve ego manyağı oldukları için bu savaşı oldukça çocukça buluyorlar. onlar hep harikalar, siz değilsiniz. onlar herşeyin en iyisini bilirler, siz bilemezsiniz.

onlara verdiğiniz değere acıyorum. verdiğim demeliydim değil mi?

handiyse
uyumsuz defne kaman'ın maceralarını okudum okuyalı handiyse kelimesine yabancılaştım. zaten yabancıydım. farklı bir durum olmadı aslında. aslında başka bir yerde görsem belki severdim. belki tanısam daha önceden severdim :/

uyumsuz holy witch'in gıcıklıkları 
-huysuz, bir şeye de uyum sağla! (ev ahalisi)
-ayy ne kadar agresifsin holy! (iş ahalisi)
-uzlaşmacı olsak sevgilim :( (müstakbel koca)
-sen bu halle çok yaşamazsın (thunderbolt)

beni anlamadınız ya ben ona yanıyorum :P
kova burcuyum olm, işinize gelirse ^^ kahkahkah



24 Mayıs 2012 Perşembe

isimsize mektup

durumun vehameti karşısında olgunluğumu gerçekten korumaya çalışıyorum.
yapılanları anlamlandıramıyorum.

bugünler de "holy'i sinir edelim kampanyası" falan mı yapılıyor? çünkü nerede, ne yazarsam yazayım insanlar çok pis üstlerine alınıyorlar. sivri dilim, ukalalığım karşısında "uyuz, aptal, salak, gösteriş budalası, sana mı kaldı her şey?" falan dediklerinin de son derece farkındayım da ben bir tarafıma takıyor muyum acaba? bunu düşündün mü hiç?

hiç sanmıyorum. popülerizmin kurbanı olmuş, yaşam tarzı ve felsefesi bu olmuş birinin bundan anlamasını zaten bekleyemem.

peki neydi buraya, bu raddeye getiren sebep her şeyi?

ben suçumu söyleyeyim : fazlasıyla değer vermek. "bu kadar senelik dostum benim :(" lerle başlayan cümleler kurmak. önemli günlerde asla unutmamak ama bazen unutulmak. unutulmayan zamanlarda ise önemsiz bir şekilde üstünden şöyle bir geçmek.
ölümdü hastalıktı her kötü gününde yanında olmak. aynı şeyleri ben yaşarken yanımda olamamak..
buna rağmen herkese kapris yaparken, o tarafa yapamamak. niye? o kadar senenin kıymeti büyük benim için.
güya.
ha bir de kıskançlığım. ama bunu sağlayan da yine karşı taraftı.
hatırlamıyorum açıkçası öküz gibi ağlarken yanımda var mıydı yok muydu? hep başkaları geliyor gözümün önüne.

...........
sosyal platformlarda insanlar tamamiyle klavye kahramanı oluyorlar. kendi kurdukları hayalin içinde yaşıyorlar. istediklerini, sevmediklerini, burunlarını sokmaları ya da sokmamaları gereken her şeyi, düşündükleri ne varsa cesaretlice yazıyorlar. ben de dahilim buna. allah'tan işi şizofreni boyutuna getirmiyorum.

ve ne hikmetse o kadar fazla üstüne alınan mal var ki yazdıklarımdan..yüzünü görmediğim, sesini duymadığım, iki üç kere mesajlaştıktan sonra her taraftan takip eden hasta ruhlu insanlar bunlar, onlar için yapabileceğim cidden bir şey yok. ben yazmaya devam ederim, alınan alınır.

bunlar genelde twitter'da veyahut sözlükte olan şeyler.

facebook ise ayrı bir yer ve facebook'tan yazdığım her şey bir kişiye mahsus değil, bir çok kişiye mahsustur. ve genelde yazdığım, çizdiğim, çaldığım müstehzidir.

üstüne alınıyorsan, gelip önce benimle konuşman gerekir şayet. sebepsizce vikvikviklememen ve en son ilkokuldayken attığım tripleri sevgili dostlarınla ^^ beraber atmaman gerekir. gözümde basitleşmemen gerekir. bazı şarkılar, yazılar sana mahsus değil tikican. milyonların dinlediği şarkıyla dalga geçebilirim, eleştirebilirim.  demek ki ben de duymuşum, demek ki sıklıkla paylaşılıyor orada burada... demek ki tek sen değilsin oklarımın hedefi..

anlama kapasiten, algıların bu kadar darmış ki beni anlayamamışsın. veyahut gaza getirilmişsin.
"aaa hayırrr, benim dostlarım öyle değildir tamam mı? >:(" dersen "he gülüm, he canım" derim.

benim tek derdim sen ve senin gibiler değil. sanırım ki senin de derdin bu değil. o zaman neden yapıyorsun? kötü günler mi geçiriyorsun? eğer öyleyse bunu bana anlatmanı beklerdim. ahahah eskiden olsa tabi. şimdi dostların var ^^ canlarım yaaa siz her şeyin en iyisini hak ediyorsunuz. ^^ panpişlerim.. muahhhh

ama ne yazık ki sen ve senin gibiler benim iş yerimde, bulunduğum mecralarda, her yerde karşıma çıkıyorlar. yani bana bir nevi "çekilmez insan paratoneri" diye bilirsin. çünkü sen ve onlar cidden çekilmezsiniz. ben çekemiyorum artık. yarı sakin hayatımda sizi istemiyorum. sizinle uğraşmak istemiyorum. bu saatten sonra da sizinle hiçbir şeyin eskisi gibi olabileceğine de inanmıyorum. yapmacık olmak istemiyorum. yapmacık olmadığım için insanların arkamdan "kimseyle konuşmaz, gülmez" dediğini de biliyorum. sevmediğim insanlara gülüp canım cicim demek bana ters çünkü.

umarım anlamışsındır. anlamışsınızdır.

bundan daha fazla bir şey de demeyeceğim. fazlasıyla basitleşen isimsiz diyaloğa kendi adıma son veriyorum. senin kadar basit olmak gerçekten istemiyorum. okullu olmak; çok şey bilmek ve insan olmak demek değilmiş. sen ve bir kaç kişi sayesinde son dört aydır artık bunu iyice kavradım. iyi ki fazla okumamışım. iki senelik tekirdağ maceramdan çok memnunum. bana gerçekten hayat tecrübesi kazandırdı. senin gibi okumuş olmak istemezdim.

neyse,

şimdi gidip sevgi pıtırcıklarınla nispetli şarkılarda el sallayın.. ben de kendi mütevazi yaşamıma devam edeyim.

22 Mart 2012 Perşembe

tamamiyle ocağın suçu

sevgilinin evine gidince yemek yapmak farzdır. yemek yapmayı bilmiyorsanız bilip öyle gidiniz evine geleceğinizi düşünüyorsanız şayet.

ben, gelecek düşünmeden yaptım. ilk yaptığım yemek sanıyorum ki dolma idi. emin değilim. neyse, ilk yaptığım yemeği pek sevmişti ev arkadaşıyla. işin boyutunu yükselttim bamya yaptım. yanına da pilav. pilavın şehriyelerini yaktığım için kömür kıvamında bir pilav olmuştu. o günden bugüne ismi "holynin yanık pilavı xD" kaldı.

ha ha ha
çoğomik!
holy ve crowley'nin temsili mutfak resimleri

yine yaptım, beraber yaptık. en son pırasa yaptım ki övünmek gibi olmasın pırasayı iyi yaparım.
ama yandı cağnım pırasa!
nasıl yaktığımsa inanılmaz enteresan. içinde suyu vardı, altı kısıktı. ha kalkayım yerimden, ha gideyim mutfağa derken koca totomu kaldıramadığım için yandı. bunda onun da parmağı yok değildi bittabi. ama işte, diyemiyorsun ki "senin yüzünden!" diye sevdiceğe.

sevgilim yokken inanılmazdı her şey. yani mutfaktaki yeteneğim :)
muffin mi istersin tiramisu mu? her hafta sonu muhakkak bir şeyler yapardım. bunalımda olduğum içinse kilo almazdım. şimdi yapmak içimden çok gelmiyor. daha çok pilates yapmamk, kitap okumak, seyahat etmek falan istiyorum ^^ (holywitch'in hobileri bayanlar baylar :P)

tabi bunda kilo almamın inanılmaz bir faktör olduğunu belirtmek de isterim.
geçen sene bu vakitler tartımız 57 den öteye geçmez iken, bu sene bu vakitler 61,50 ^^ ohaa! bunda hep onun etkisi var işte!

-hayatım canım x çekti :(
-sipariş edelim hemen.

be adam, bir kere de "hayır yeme!" desene!!!
ama iş kozmetiğe gelince hayır demesini çok iyi biliyor :( zaten hep de böyle yapar o :(
lanet olsun!!!

21 Mart 2012 Çarşamba

makyaj blogları

bir şeyle, biriyle alay etmeyeceksin arkadaş. 
ne dersen aynısı başına geliyor. bunu çok daha iyi anladım. 

sizden ayrı kaldığım bilmem kaç ay içerisinde yeni uğraşlar buldum kendime. eskiden, alaylı bir şekilde takip ettiğim makyaj bloglarını, büyük bir ciddiyetle takip etmekte ve önerdiklerini almaktayım. bu yüzden de mali bir kriz içerisindeyim ^^. nalet olsun bebeyim, çok hoşlar ama boş değiller kesinlikle. 

yok nars, yok mac derken "bize borcun dış borç kadar oldu eheheh :)" diyen bankaların gözünden öpeyim. bu işten en çok zararlı çıkan sevgilim ve annem. 

artık bu bende ciddi anlamda bir uğraş oldu. eskiden sadece alıp saklarken şimdi ise baya baya kullanıyorum aldıklarımı. 

benim size önerebileceğim en iyi marka kesinlikle M.A.C! verilen paranın tek kuruşuna bile acımayacağım kadar hem de. tabi paranız yetiyor ise. yetmiyorsa muadili olmayan fakat beklediğiniz gibi sonuç alabileceğiniz en ekonomik markalardan biri maybelline. 

M.A.C'ten sonra NARS geliyor. Nars'ın allıklarını tek geçerim. her ne kadar orgasm allığı ben de "dağlar kızı haydi" kıvamında dursa da yine de seviyorum. 

oturup size "şu şunun swatchu, şu da bunun" diyerek reklam yapmayacağım belki ama emin olun tüm bildiklerimi paylaşacağım. 

yine en iyi makyaj blogları arasında örnek verebileceğim makyaj çantam hariç (artık o bir ikon çünkü) just-make up ve lensmakyaj olacaktır. bu hanım kızların yaptıkları ve önerdikleri gerçekten çok işe yarar bilgiler. ben de fazlasıyla yararlandım. 

açıkçası durum bu. şu sıralar takıntılı olduğum en birinci konu bu.
ikincisi ise, kilo verebilmek. 

insan mutlu olunca har vurup harman savuruyor, gördüğünü yiyor cano canlar. mayısın sonundan beri iki üç kere iştahım kapanmıştır. o zamanlarda acillik olduğum zamanlardı. 
aşk hakikaten iştah açıcı imiş. 
neyse ki ikimiz birlikte kilo alıyoruz. yani sorun yok :P ahaha yok be, rejime başladım, yarım bıraktığım pilatese devam ediyorum. 
dukan ve karatay diyetlerini araştırıyorum. 
öyle işte. bakalım, buralara dönmeyi de düşünmüyor değilim. açıkçası yazacak çok şeyim birikmiş. 

mesela iki kere ece temelkuran ile görüştüğümü (yalana bak, sadece imza gününe gittim ^^) size söylemedim. gerçi tivitırdan takip edenler bilirler gidip gördüğümü :) 

sağlıcakla kalınız :) 

15 Ocak 2012 Pazar

bana mı yazdın?

birilerinin prensesi olduğum çok doğru.

kendi doğrularından vazgeçemeyen insanlardan vazgeçişim olacak 2012. 
kendi imkanlarım doğrultusunda yaşıyorum. kırdıklarım, üzdüklerim elbette ki var. yok diyemem. 
ama anlayışı kıt, empati yeteneği sıfır olan insanları anlayamadığım için son günlerde "eleme" yapıyorum. 
lanet olası facebook hayatıma girdi gireli kişilerin samimiyetsizlikleri, yapmacık tavırlarıyla boğuştum.
artık öyleykene öyle diyemeyeceğim. 
sevmiyorsan durma yanımda. sana kimse bir şey demez güzelim. 
umurumun zerresini incitmez, incitemez. 

sen bana samimiyetsiz diyorsan bu senin empati yoksunu olduğunu gösterir. bir bak bakalım geriye, eşit doğrularımız ve eşit yanlışlarımız var seninle. senin yanlışların için hiç bir zaman sonu ünlem işaretiyle biten cümlelerle sana gelmedim. ha bu senin anlayışsızlığın. beğenmediğin tavırlarımı yüzüme karşı söylemektense arkamdan konuşman bitirdi bir çok şeyi. 

üzülmüyorum çünkü geç de olsa bir şeylerin farkına varmak iyi oldu. 
senin neden çoğu zaman tek tabanca gezdiğini de iyi anladım. bak, senin gibi yapacağım artık. 
bana öğrettiğin en iyi şey de bu oldu. 

bir de bir persona vardı hatırlarım. 

samimi prenses
holy

11 Ocak 2012 Çarşamba

jooble nokta bilmem ne

mail kutumda bulduğum maili aynen kopyalayıp yapıştırıyorum : 


"Merhaba!

holywitchinkazani.blogspot.com guzel bir blogunuz icin tesekkur ederim.

İlk gelen "uçuşa geçenler" postu okuduktan sonra bir saat boyunca memnuniyetle blogunuzda dolaştım:) Yazıları kolay yazılmış. En beğendiğim post,"abla ne demek?" postudur.

Jooble şirketinde çalışıyorum, dünyanın dört bir tarafından iş teklifleri topluyoruz. İşim, sitemizin bağlantıları blogculara yapıştırmaktır. İşimi çok seviyorum çünkü biz dost bir ekibiz ve iyi patronlarımız var, maalesef, blogculara bağlantımızı nasıl yapıştırması ile ilgili hiç bir fikrim yoktur, bunu yapamazsam işten çıkarılacağımdan korkuyorum:( Şu anda çeşitli bloglara mektuplar yollayacağıma bir saat boyunca blogunuzu okuyordum. Gerçekten, "Turkey" "jooble-tr.com" için bağlantının uygun olup olmayacağına emin değilim, ama linkimizi blogunuza ekleyebilirseniz ben size borçluyum!!! Ciddiyetle belirtmeli ki sitemiz çok güzel ve insanların iş bulmalarına yardım eder.Blogunuzu takip edenlere yeni bir şans ve yeni bir iş fırsatı için bir kapı açmak istemez misiniz? İyi çalışmalar dilerim! İyi blogunuz için çok sağ olun. Yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum!!!!

P.S. Siz "Kova" burçtan mısınız? Ben de "Kova" burcundanım :)


Logo JoobleSaygılarımla,

Birkay Koray
Account Manager

Tel: +44 (0) 800 098 8516
E-mail: bk@jooble.com
Skype: birkay.koray

www.jooble.org " 

sanıyorum yeni bir dolandırma şekli ya da bedava reklam yapmak için böyle mailler atılıyor.
internette araştırma yaptığınız zaman göreceksiniz, herkese yolladığı mail aynı. 
sonunda da "bilmem ne burç musunuz, ben de o burcum :)" diye bitirmesi de beni benden aldı.
birkan bey, siz olsanız olsanız, bukalemun burcu olursunuz cicim ^^ 
la ilahe illallah diyorum da başka bir şey demiyorum. 
saygılar.