hani diyorlar ya eskiden her şey çok zordu, şimdi her şey daha kolay.
külliyen yalan.
evet, hayat daha modern, herkesle daha kolay iletişim kuruyoruz ama bunların artıları olduğu gibi eksileri de oluyor ne yazık ki.
insan büyüdükçe, geliştikçe arzuları ve istekleri de çok daha büyüyor ve gelişiyor. hele ki yaşadığımız şu zaman da her şeyin en iyisini, en hızlısını istiyoruz. istemek hakkımız tabi ki. eşekler gibi çalışan bizleriz. kariyer uğruna, para uğruna kendimizi harap ediyoruz.
eskiden yani en fazla elli sene önce kariyer denilen bir şey yok muydu?
kariyer, o zamanlarda devlet memuru olmaktı. devlet memuruysan iyi para kazanıyorsun demekti. kız babalarının en çok istedikleri şey sanıyorum o zamanlarda buydu. kızlarını devlet memuruyla evlendirmek. şimdiyse özel bir şirkette, bilmem ne departmanında müdürsen kızı alabiliyorsun. gerçi kız istemek artık sadece formalite.
değerlerimiz yavaş yavaş eriyor.
formaliteden isteme, formaliteden söz, formaliteden düğün, formaliteden çeyiz. zaten şu çeyiz olayına ayrı bir kıllığım var da neyse. sırf aileler gücenip kırılmasın diye kahveler höpürdetiliyor, Allah'ın emriyle, peygamber efendimizin kavliyle bu iş bitiyor. gençler geriliyor, aileler tanışıyor. sonra çok sade bir düğünle dünya evine giriliyor.
en fazla otuz sene sonra kız isteme davası falan kalmayacak. bugünün gençleri istemiyorsa, o günün gençleri bunu hiç istemeyecek. "mam, ben evleniyorum yarın" diyecekler olup bitecek.
bunun yanı sıra aşk da böyle eriyip gidiyor ne yazık ki. eskide kalmadı mı destansı aşklar? şimdi birbirinizi tatmin edemiyorsanız aşk falan yalan oluyor. "aşkım, seni seviyorum" vesaire laflar havada kalmış oluyor.
hadi tatmin ettin diyelim. tatminden bir süre sonra kız kısmısında bu tatmin artık evimin kadını, çocuklarımın anası moduna dönüşüyor. haliyle tabi. ama erkek kısmısı hiç bir zaman o kadını o modda görmek istemez. zaten kendisi o moda hiç bir zaman giremez, hiç bir zaman da hazır olamaz. adam 50 yaşına da gelse evlilik uzaktır ona. sevgilisini en çok seven, deli gibi aşık olan erkek bile evliliğe hiç bir zaman hazır değildir ne yazık ki.
bu bir sendrom bence. tedavisi de zor. sorumluluk alamamakla ilgisi var. zaten adama işte aldığı sorumluluk yetiyor bir de evlenince alacağı sorumluluk oldukça fazla gelecek. bu yüzden elini eteğini çekmeye başlıyor karşısındakinden. soğutuyor onu. sonra "anlaşamadık, yürütemiyoruz" gibi öküz laflarla bitiyor her şey. ya da kopamayacağını anladıysa küçük kavgalar, duygu sömürüleriyle ilişki uzuyor. evliliğin olacağı yer ise adamın çocuk sevgisinin zirve yaptığı zaman oluyor.
bir bebek her şeyi halleder. boşanmanın eşiğine gelen çiftleri de kurtarır, evlenmek isteyen çiftleri de. ama en baştan çocuk manyağı gibi görünmemek gerekir. sonuçta karşındaki korkabilir ve "bu çocuk manyağı, kesin en kısa sürede evlenelim diyecek" gibi düşüncelere gark olabilir. yine en baştan çocuk istemeyen bir tip olarak da görünmemek gerekir. bayanlar, çocuksever görünün lütfen evlenmek istiyorsanız ama dozunda.
aşka geri dönecek olursak, evet efsane aşklar gerçekten eskide kaldı. bir leyla mecnun, aslı ile kerem gibi aşk var mı? adam aşığım diyor ama sevgilisi için kadıköy'den bakırköy'e gelemiyor. aşık olduğunu sanmadığı kadın için yurtdışına çıkabiliyor.
onlar masal diyeceksiniz. tamam kabul masal, gözümüzle görmedik, nesilden nesile aktarılan masal olsun. kendi gözümle gördüğüm aşklar var.
en büyük örnek babanemle dedem. 1950'lerde, rize'nin bir köyünde aşık olup 50 küsür sene evli kalmışlar. camdan cama flörtleşmeler, türkü söylemeler falan derken evlenmeleri. dedemin annesi ve kızkardeşinin karşısında babanemi savunması ve onu onların elinden alıp başka bir şehre taşınmaları. babanemin "sigara kokusunu çok seviyorum" demesi üstüne sigaradan nefret eden dedemin sigaraya başlaması. bacakları çok güzel diye dedemin babanemi felaket kıskanıp üstüne "en sonunda bacaklarını jiletleyeceğim, etek giyemeyeceksin" deyip psikopatlaşması.. yaa yaa şimdi böyle bir aşk bulun da getirin bana...