24 Haziran 2010 Perşembe

kırıklar ve sıkım sıkım sıkılmak

havadan mıdır, sudan mıdır, yaşananlardan mıdır, aşk-ı memnu'nun sahte ya da gerçek senaryosunu okumamdan mıdır nedir acayip sıkılıyorum. patlayacağım sanırım birazdan.

yemek yemek ya da birisiyle konuşmak şu sıkıntıma çare olmayacak sanıyorum. sabahtan beri çikolata yiyorum oysa ki. hani mutluluğun kaynağıdır ya aynı zaman da harika yağların ve kiloların. yiyorum ama mutlu değilim, olamıyorum. geçen sefer söylemiştim, insanlar mutlu olmak için sebepler bulmalıdır kendilerine. şu anda yapamıyorum bunu. çevremde beni anlayabilecek biri yok sanırım. en azından şu an için.

zaten öyle hazırladım ki kendimi akşama salya sümük ağlamak için. evet, aşk-ı memnu'dan bahsediyorum. o kadar laf dedim, o kadar bok attım ama izledim, mantık hatalarına, nihal'in aptallığına ve adnan'ın mal körlüğüne rağmen izledim. ve inanın ortada gerçek olarak sadece bihter'in aşkından ve kandırılışından başka bir şey görmedim.

kadınlar hep böyle. iki tatlı söze, bir seni seviyorum'a kanıveriyorlar. sonra "ben yapamayacağım" deyip korkan kaçanın arkasından oturup ağlıyorlar. ellerinde sadece kırıklar kalıyor çeşitli ebatlarda ve çeşitli uzuvlarından.

kokular kalıyor, sevgili kokusu dediğimiz şey kalıyor. anıları ve kulaktan gitmeyen o sesleri söylemiyorum bile. kaç sene öncesinin yarası olursa olsun kalıyor işte.

sonunda zurnanın zırt dediği yere geliyorsunuz. orda freniniz tutuyorsa ne ala, yoksa...

yoksa bihter gibi bir kadın oluveriyorsunuz.. hafif sıyırmış, hırçın, bencil ve ihtiraslı..

Hiç yorum yok: