26 Aralık 2010 Pazar

yaşanmamış kırıntılar sadece bir düş

bugün ne yaptın diye sorarsanız?

*temizlik
*kahvaltı
*kahve
*sıkıntı
*aynaya bakmak
*şebnem ferah'tan değirmenler'i dinlemek.

en fazla yaptığım şey, sanıyorum ki değirmenler'i dinlemek oldu. üniversitede de çok dinliyordum yine şebnem ferah'tan. bülent ortaçgil'in şarkısı olduğunu da 2004 yılında işe başlayınca öğrendim.

sanki şebnem ferah'a daha çok yakışıyor söylemek değirmenler'i. mesela bana hiç yakışmıyor. hani sesim de güzel değil zaten ama söylediğim zaman kylie minogue gibi söylüyormuşum. öyle diyolla..

şimdi ruhumun derinliklerine inip "dinleyince şöyle depresif oluyorum, eski sevgililerimden şu salak aklıma geliyor" gibi şeyler yazmak istemiyorum. kendi ruhum birazcık bulanıkken sizinkini de şu güzel pazar akşamı hiç ama hiç bulandırmak istemem. öyle de düşünceliyim.

ama ne biliyim, söyleyince ya da dinleyince kalbimde bir şey acımıyor değil. özellikle "dostlar dağılır dört bir yana, kendi yollarına" kısmında... en büyük korkum yalnızlık. artık bunun farkındayım. en çok burası canımı acıtıyor çünkü.

yine şebnem bacımın bir şarkısında ifade ettiği gibi "bu kalabalığın içinde, yapayalnız hissetmektense"
işte çoğu zaman böyle hissediyorum.
etrafım ne kadar kalabalık olsa da, ben yalnızım.
sığınabileceğim biri yok.
ne kadar "dostunum" deseler de...
"ikinci annen benim" deseler de..
"istediğin zaman arayabilirsin. 7/24" deseler de...

ben çok yalnızım.
evimiz kalabalık, iş yerimiz kalabalık. ve ben hala yalnızım.
kitaplarım, şarkılarımdan başka ve şu yazılardan -ah bir de iki fotoğraftan- başka hiç bir şey yok gibi çevremde.

depresyon değil bu. öyle diyeni uçururum.
farklı bir duygu.
bir açlık.
ama neye?
aşka değil, şefkate mi?

bilmem. ben bulamıyorum. bulunca haber ederim size..

Hiç yorum yok: