26 Temmuz 2010 Pazartesi

aşkım, bu ne türk filmi mi?

türk filmi tandanslı bir hayat yaşamak güzel olabilir mi?

mesela sevdiğinizle bir yerde yollarınız "yanlışlıkla" ayrılsa, yanlış anlaşılma kurbanı olsanız, kendinizi "intihar" etseniz, sonra o yanlış anlaşılma beyaz saçlı, tombul elli bir teyze ya da palabıyık tonton bir amca tarafından açıklığa kavuşturulsa ve slow motion çekimde birbirinize koşsanız..
öeh kim istemez ki?

ama yeşilçam'daki her film ne yazık ki mutlu sonla bitmiyor. şöyle bir şey de olabilir. sevdiğiniz çok hasta. sizin onu sevdiğinizi bile bile, hasta olduğu için sizi kendinden uzaklaştırıyor. ve bunun için de elinden gelen her şeyi yapıyor. kahroluyorsunuz, kendinize açık sandığınız kapı suratınıza kapanıyor. siz de bu acımasız gerçeği bildiğiniz için susmak zorunda kalıyorsunuz. herkes yorum yapıyor, kimi sizi sevmediğini, gözünüzü açmanız gerektiğini söylüyor. kimisi de sizi sevdiğini ama elinizden bir şey gelmeyeceği için susmanızı tavsiye ediyor.

kafanız allak bullak. nereye koşacağınızı, hangi sahilde oturup göz yaşı dökeceğinizi şaşırıyorsunuz. kendinizi içkiye vuruyorsunuz. içiyorsunuz, ağlıyorsunuz. ağlamaktan helak oluyorsunuz. yanınızdaki insanı da mahvediyorsunuz.

işte bunlar hep türk filmlerinde olan şeyler. biri bana deseydi "yaşayacaksın sen de!" diye asla ama asla inanmazdım. "o kadar da olmaz" canım derdim.

oluyormuş.

acı ama gerçekmiş.

umarım bu film mutlu sonla biter. iki adet mezar göremez kimse.

Hiç yorum yok: