22 Aralık 2010 Çarşamba

bir kedim bile yok!

yuh!

dün akşam "öyle bir geçer zaman ki" adlı duygu sömürgenliği yapan dizide cemile hanım'ın söylediği cümle, benim çoktandır anlatmaya çalıştığım şeyin özetiydi. 

bu çemçük ağızlı caroline, nispet yapıyor güya cemile hanım'a :
caroline the çemcük ağız, ali the animal
and cemile the acıların kadını
c
-ali evi yeniden yaptığrağcak. tum mobilyalar evropadan geleceğkk. her şey evropadan geleceğk. 
-avrupa'da herşey var. bir erkek yok galiba. 

ahahah! işte olm, size bunu söylüyoruz o kadar. ulan türkiye'de kadın mı kalmadı gidiyorsunuz yurtdışında buluyorsunuz caroline gibi çemcük ağız, sonra getirip baş tacı yapıyorsunuz? ahımızı alıyorsunuz ama siz farkında değilsiniz. acısı çok fena çıkar, haberiniz ola. 

benim başıma bir kere geldi böyle birşey. ilk başlarda umurumda değildi. çünkü yeni bitmişti ilişkim, adam kendini elalemin ruslarına adamış, tee oralara kadar gitmişti. ama sonra koydu. kadıköy'den bakırköy'e geçemeyen herifle ben 4 sene birlikte olmuştum. 4 yılım mahvolmuştu. 

biz modern olduğumuz için arkadaş olarak kaldık belli bir süre. ama her zaman kafasına kafasına vurdum bunu. her defasında güldü. sonra işler bok oldu, yolunda gitmedi, arkadaşlığımızda bitti. he, o sıralar romen bir kadın vardı hayatında. hatta ikimizin arasında bile kalmıştı diyebilirim. 

yok abi, vallahi erkekler çok maymun iştahlı. bok atmak gibi olmasın ama...

nedir türk kadınlarında yok olup da elalemin rusunda ya da avrupalısında var olan?
cidden merak ediyorum. 
türk kadınlarından biri gidip evlense bir italyanla bok atarsınız ama. sayfalarca yazıp yazıp durursunuz. 
internasyonel evliliklere karşıyım, evet. bu konuda da faşistim. 
ve faşist olarak öbür dünyaya uçacağım. 
var mı bir diyeceğiniz?

"ama sevmişler birbirlerini. n'apabilirsin ki?" 
ben inanmıyorum sevdiklerine. 
ciddiyim. 
bu tür ilişkilerde bir çıkar arıyorum hep. ve çoğunlukla da ne hikmetse buluyorum. 
fesatım, fesat kalacağım. 

öeeh be dedikten sonra ev durumuma geçiyorum. malumunuz ocak 28 itibariyle 27 yaşında genç bir kadın olacağım. ama hala daha evde borumu öttüremiyorum. kedi istiyorum kedi! 
işten eve gelince ayaklarıma dolanacak, mırlayacak, mamasını verince yanağıma öpücük yerine patisini dizime koyacak, gece yanımda yatacak (ayak ucumda) bir pisi istiyorum. 

ama ev ahalisi "öldürürsün, bakamazsın, koltukların ebesini ziter" deyip izin vermiyorlar. 
anlatamıyorum kendilerine. "7 yaşına değil 27 yaşına gireceğim. bakanlar nasıl bakıyor?!"
annem herşeye muhalefet, babam istiyor ama istemiyor gibi görünmek zorunda kalıyor, kardeşim "bobiyi istememiştiniz, o kedi bu eve gelemez!" diye ortalığı inletiyor. geriye bir tek babanem kalıyor. aslında ona da iyi gelecek bu kedi, ama inatçılığı tuttu mu tutuyor (kime çekmişim babaneme :P) ve o da tarafsızlığını kullanmayıp beni bertaraf ediyor. 

bu noktada "mnskm, amerika'da yaşasaydım ayrı eve çıkardım" diyorum. burada, imkansız bittabi bildiğiniz üzere. bir kere babam asla rahat bırakmaz. "eve erkek alıyor muyum? kaçta eve gidiyorum? alkole başladım mı? ya sigara içiyorsam?" gibi bahanelerle sürekli peşimde olur. kardeşim "abla bir günlüğüne evini bana versene" gibi saçma sapan isteklerle kapımda olur. ve ben alkolik olurum evet. şimdi düşündüm de bunun temizliği var, çeşitli faturaları var, yemeği var, yalnızlığı var (yalnız kalmam ama neysse), var da var...

ayy yok! vazgeçtim. ailemin yanında mutluyum, huzurluyum. 
çatlak matlak ama ailem gibisi yok! 


500 days of summer
pisi pisi not : 500 days of summer'ın soundtrack albümünü dinliyorum. evet filmi izlemeden müziklerini dinlemek güzel oluyormuş. filmi de bu akşam izleyeceğim. zooey deschanel ve joseph gordon levitt olan bir filmi nasıl oldu da kaçırdım kendime hayret ediyorum. hayret ettim hayrettin! 

şöyle bir imdb'yi gezindim de joseph gordon levitt'e aşık olmamak, mümkün değil. inception'dan beri aramızda bir şeyler var zaten. bu filmden sonra ne olur bilmiyorum. ama yok, ben colin firth'e ihanet edemem. 

ihanet dedim de aklıma geldi.. neyse yarına artık ihanetin boyutları ve işlevselliği :)

9 yorum:

bebek kedi kız dedi ki...

Ali ile Caroline'i kafa kafaya tokuşturmak istiyorum yaa bu kadar itici karakterler olamaz!Hele o Caroline'in Aeliii demesi yok mu ağzını kırasım geliyor.Allahım bana neler söyletiyorlar böyle yarabbim...Bende bir kedim olsun istiyorum tıpkı senin gibi ama olmuyor olmuyorrr....

Holy Go-Nightly dedi ki...

:( nolcak böle kedi kız?

hür yaşam, özgür yaşam bu mudur?
özgür değiliz hiç birimiz..

osman'ımı da alıyo o aşağlık adi ali pisliği :(

bebek kedi kız dedi ki...

Hikayenin sonunda Ali hakettiğini görecek buna inanıyorum çünkü tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır!Mete'ye karşılık Osman'ımı istiyor adi Ali sanki Caroline cadısı ona bakabilecekmiş gibi!
Hür yaşama gelecek olursak maalesef ve maalesef hür değiliz ve hiç bir zaman da olamayacağız.Hayat böyle çünkü sürekli birilerine ayak uydurmak zorundayız öbür türlü olduğunda dışlanıyoruz ve kimse dışlanmak istemez.

Holy Go-Nightly dedi ki...

biz niye herkese ayak uyduruyoruz? dışlanırsak dışlanalım. ben mutlu olduktan sonra bana ne ki diğerlerinden? çok bencilce biliyorum ama önce ben, sonra başkası. herşeyde bu böyle.

MERY DAIMON dedi ki...

dizi pek bir sardı sanırım herkesi aralarda ben de izleyip, çıldır pozisyonuna veriyorum kendimi e iyi oyuncular elbette :)bizler de iyi oyuncularız zaten.. diziye gerek yok bile çoğu zaman :D.. aile ile yaşamak ya da yaşamamak işte mesele bu. ben 10 senedir ailemle kalmıyorum ve hala bir kedim yok.. oldu vs. ama şimdi yok.. alıcam 2 tane.. mırmır kendime :) annem duysa gelmem ki evine der.. sonra da kesin eski zamanlardaki gibi eliyle besler :) yalnız olmak çok büyük sorumluluk gerektiyor. ama onun gibisi de yok.. vs. takdiri sana! :* öperim

bebek kedi kız dedi ki...

İnsan doğası dışlandığında kendini suçlu hissetmeye başlar bu yüzden de çoğu zaman düzene ayak uydururuz.Tabi bu benim görüşüm ; )

Holy Go-Nightly dedi ki...

@mery, yalnız yaşarsam hem sorumluluk hem özgürlüğüm olacak. bizim ev zaten gırgır şamata dolu. ama insan biraz kafa dinlemek istiyo ve bizde namümkün. dinleyemiyorsun. beş kişiysek, evde muhakkak biri oluyo. ve bu benim canımı sıkıyo. o yüzden tek başıma yaşamak isterdim ama yine en iyisi aile. ben de öperim

@kedi kız, işte kendinde o suçluluk duygusunu yok edersen mutlu olacaksın :) bundan bir sene önce ben de senin gibi düşünüyordum, o yüzden yadırgamıyorum seni :)

Unknown dedi ki...

Nedir türk kadınlarında yok olup da elalemin rusunda ya da avrupalısında var olan?
cidden merak ediyorum. Demişsin ya bir gözlemimi anlatayımkardeim bir rus kızla beraber kız türkoloji okumuş, fransada öğretmendi kardeşimin aşkına türkiyeye geldi, burada da okumak lazım dedi üniversite yabancı alım sınavlarına girdi sınavı geçen tek kişi oldu, sabah 6 da kalkıp kahvaltı hazırlıyor, giyinip süsleniyor, okula gidiyor 3 de geliyor ders çalışıyor öyle böyle değil dersleri sınıf birincisi, evi toplayıp çamaşır yıkıyor ütü yapıyor,ev işlerini yapıyor,kardeşim gelmesine yakın akşama yemek hazırlıyor, ve giyinip süsleniyor kardeşimi bekliyor, 3 çocuk istiyor ve kesinlikle yapar geyşa gibiler erkeğin mutlu olması çok önemliymiş onlarda çünkü mutlu erkek benide ömutlu eder diyor..ben ne diim başka ben bile yapamam onun gibi.Benim çamaşırlar yıkanmış ütü gereksiz, yerleri süpürmüşüm, silmek gereksiz eşim geliyor aaa çok yorgunumm bugünnn diyorum... :))

Holy Go-Nightly dedi ki...

süper ince parlak çorap, o zaman kendi ülkelerinde bulsunlar erkek, onlara geyşalık yapsınlar. gerçi bizim kadınlar da böyle. elalemin adamı için saçımızı süpürge ederiz, türk erkekleri öküz deyip geçeriz. bizde de var mallık. :)