15 Eylül 2010 Çarşamba

bridget ya da frijit.. işte tüm mesele bu..

kaç gündür öyle yazasım var ki içimdekileri..

ama iş güç, rutin hayat maratonu derken yazamıyorum. bir de zuma hastalığım tekrardan peyda oldu şu monoton yaşantım içerisinde. evet zuma.. hani şu ağzından renkli toplar çıkan kurbağa ile oynanan top patlatmaca oyunu. acayip stres atılıyor o topları patır patır patlatırken :)

ama önermiyorum size. benim gibi bağımlı, zumakolik falan olup çıkmanızı istemem.

hala istanbul hatırası adlı güzide eseri bitiremedim. araya tatil girince, ev kalabalık olunca okunmuyor azizim kitap falan. ramazandı diye iş yerinde öğle arasında okuyordum, eh konuda çok gizemli, meraklandırıcı olunca... neyse ki az bir bölüm kaldı. tabi bu kitabı bitirince ne okuyacağımı bilmiyorum. şimdi ki en büyük sorunum bu.

geçen yazımda da bahsetmiştim yepisyeni kitaplarımdan. onların üstüne bir kaç tane daha aldım :) çeşitli yazarları ve kitabevlerini zenginleştirip kalkındırmayı planlıyorum.

en azından kitap alıyorum ve de büyük bir açlıkla okuyorum. ileride çocuklarıma harika bir miras bırakacağım bu sayede. sevgili adı bilinmez, kendi nerededir hiç bilinmez eşim de umarım benim gibi bir kitap kurdu olur. olur ki kütüphanemiz zenginleşsin, güzelleşsin :)

yıllar yıllar önce okuduğum bridget jones's diary'nin filmini izledim. kitabı okurken bridget bacımla özdeşleşen yanlarımın olduğunun farkındaydım. 18 yaşımda, 30 yaşındaki bir roman karakteriyle ne kadar özdeşleşebilirsem artık, siz hesap edin. neyse, efendim renee hanım öyle güzel bridget olmuş ki, o zaman hasedimden izlememiştim. renee hanımı tanımıyordum ayol, tanımadığım oyuncuların filmini izlemeyi de hiç sevmem. ama ama çok pişman oldum işin açıkçası.

hafif şişman (ramazan bitti, verdiğim 2,5 kilonun 750 gramını almışım :P), hafif saf (ahaha kim lan ben mi safım? aslında içimde dişi bir kurt var, asena mı desem :P), umutsuzken umutlu olmaya çalışan (olduğum gibiyim olm), hep yeni kararlar alıp uygulamaya geçiremeyen, ya da geçirip tamamlayamayan (ehehehe no comment) bir karakter bridget. yanlış sevgili seçme konusunda da en az benim kadar uzman bunu da eklemek farzdır benim için.

daha fazla deşmeyeyim konuyu. yıllar yılı aradığım bir şarkıyı da bu filmin soundtrack albümünde buldum. rosey - love. 8 senedir bu şarkıyı sophie ellis bextor'ın söylediğini sanıp araştırdım araştırdım bulamamıştım. meğerse rosey diye bir hatun söylüyormuş. içim çok rahatladı. hem bu şarkıyı hem de diğer güzel şarkıları keşfettim. öneriyorum sizlere de. hepsi çok eğlenceli ve de rahatlatıcı şarkılar. ah tabi diana ross ve marvin gaye'nin söyledi stop, look listen adlı parçayı da en unutmamak lazım.

bu bridget jones sendromunun, hayranlığının devamı gelecek sevgili cano canlarım :)

az bi bekleyin, bizden ayrılmayın lütfen :P

Hiç yorum yok: