13 Ocak 2011 Perşembe

uçuş vol. 2

minibüsleri çok sevmem. çok elit bir kadın değilim ama sevemiyorum. aşağılamak, hor görmek değil. sadece minibüs havasını, o garip şarkıları türküleri duymak, hissetmek hoşuma gitmiyor. şoförün garip, kabadayımsı ve koruyucu tavırları da bittabi.. 

minibüs havasını hissetmemek ve konuşulanları duymamak için, kendi kabuğuma çekilip kitap okumayı tercih ediyorum. her ne kadar kol ve dirsek temaslarıyla bir anda sinir boşalması yaşasam da konsantrasyonumu düzeltip tekrardan yaratılan dünyalara geri dönüyorum. 

eğer kitap okumaya meyilli bir günümde değilsem, muhtemelen çevremdekilere bakıp hayatları hakkında yorumlar yapıyorum. bu sabah, kafasında takke olan bir amcayı görmemle, dünyalılara artık normal gelen eşitsizlik aklıma geldi tekrardan. ne alaka ben de bilmiyorum. 

amcanın başında bulunan açık yeşilimsiden griye dönen takkesi, uzun, gri pardesü gibi hırkası, sakalı vardı. onun önünden de simsiyah atkısı ve beresiyle bir çocuk yürüyordu. çocuk demek doğru değil aslında genç diyelim biz. bu anı gördüğüm zaman aklıma bir anda hizbullah ve bilimum çeşitli tarikatlar geldi, sonrasında da amcanın surat ifadesinden eşitsizlik geldi. ne bileyim, öyle bir masum bakışı vardı ki..

eşitsizlikten yola çıkarken komünistlik aklıma geldi, oradan da şirinler. şirinler, komün hayatı yaşayan, sevimli, mavi yaratıklar biliyorsunuz ki. köylerinde eşitlik var. şirin babaları var marksist sakallı. şirin babanın kukuletası kırmızı... 

deşmeden teğet geçiyorum. tüm bunlar sadece 5 dakika içerisinde aklıma geldi. ve bu 5 dakikada sylvia plath'ın ciddi olarak intihar etmek istemediğini de düşündüm. sırça fanus'a kaldığım yerden devam ediyorum. aslında amacım franz kafka'nın değişim adlı kitabını okumaktı ama birden sırça fanus'u okumam gerektiğini düşündüm. okumam gereken o kadar çok kitap var ki. 

bu düşünceler beynimden su gibi akıp geçerken o anda aklıma son günlerde çokça dinlediğim bir şarkı geldi. 

*regina spektor - hero. 

e doğal olarak oradan da 500 days of summer. 

öyle bir kurgu vardı ki beynimde, herşey düğüm düğüm oldu bu sabah. 

gerçi her sabah böyle geçiyor. 

bir de dün akşam aklıma ne geldi. artık kız arkadaşlarımın sevgililerini dinlemek pek hoşuma gitmiyor. çok yavan bir konu. ciddi olarak sıkılıyorum. başka şeylerden konuşmak istediğim zaman -ki çoğu zaman oluyor bu- konuyu sevemiyor kız arkadaşlarım. böyle kafa dengi olan arkadaşlarım o kadar az ki.. 

bundan böyle kimsenin sevgilisi, onu nasıl öptüğü, nasıl elini tuttuğu, nasıl yatağa attığı, evlilik sorunları, boşalma sorunları, tırt sorunları beni zerre kadar ilgilendirmiyor. 

düşünecek, paylaşacak o kadar çok konu varken..
yapmayın lütfen. 

17 yorum:

francesca mckennitt dedi ki...

Al benden de o kadar:)
Bir zamanlar minibüsten nefret ettiğim için okula babam götürürdü beni. Şimdi okulum tee karşıda, mecburen metrobüs tabi. Metrobüs minibüsten beter. O kadar garip insanlar biniyor ki. Titizlik hastası oldum o yüzden.

Bir de sevgilin olmayınca, insanların aşklarını dinlemek sıkıcı geliyor. Herkese kendi aşkı özel gelir ya, dışarıdan bakan bir insan olarak hep aynı şeyleri görmek sıkıyor :)

Holy Go-Nightly dedi ki...

metrobüsü mecbur olmadıkça kullanmamaya çalışıyorum. berbat bişi. teoride iyi pratikte afedersin bombok :)

sanıyorum sevgilim olduğu zaman da sıkılıyodum. ama o zamanlar havalarda olduğum için bunu anlamıyodum :)

deeptone dedi ki...

fırça sanus :) enfes. yazık kadına ama.

değişim. gregor samsa. nefis.

regina, 500 days.

sende bilinçakışı var.
marcel proust'un yazma yöntemi.

Holy Go-Nightly dedi ki...

marcel proust'u duymamıştım. hemen araştırıyorum.

bunun dışında aslında sylvia plath ile benzer noktalarımız da aklıma geldi ama bayık bi konu olacağını düşündüğüm için yazmadım. çok severim rahmetliyi :)

deeptone dedi ki...

plath'ı ben de çok severim. ona çok benzeyen başkaları da var.

virginia woolf, emily dickinson.

tezer özlü, nilgün marmara.

hepsi ayrı ayrı süper.
bence tezerle nilgünü hemen oku.

çok sev o hayatları bence de.
edebiyatlarını da.

ama onlar çok acılar çekti.

ne olur sen çekme.
hiç hoş değil.

acıyı sevme olur mu.

sen bu yazarlardan daha sağlıklısın holy.

Holy Go-Nightly dedi ki...

:) tezer özlü ve nilgün marmara yı da pek çok severim.

onlar gibi acıyı sevmiyorum. işe başka taraftan bakmıştım ben deep

deeptone dedi ki...

tamam.
sevme.

hayır bazen yazılarında hani acılı, isyankar yanların oluyor ya ondan söledim. sen bunlar için fazla akıllısın.
:)

Holy Go-Nightly dedi ki...

:) yok o zamanlar zaten çok anlık zamanlar ve anlık yazılar oluyo.

Lacrymosa dedi ki...

metaforfoz'u oku hemen oku!

U Yeah dedi ki...

Holy :)
minibuste calan sarkilari arsivleyip yayinlicam bi ara =) ben de hayal kuruyorum cok , insanlara bakip.
francesca, holy ; o kadar haklisiniz ki sevgilisi olmayanlarin sevgilisi olanlara olan bakis acisi konusunda
p.s. Unutmadan soliyim o metal tutacaklara dokunmaktan korkma ama kumas olan taraflar feci

Holy Go-Nightly dedi ki...

:) yeni nesil minibüsçüler dımtıs dımtıs hareketli müzikleri çalıyorlar umut :)

o tutacakların hiç birine dokunmayı sevmiyorum :/

U Yeah dedi ki...

Bizim buralar hala ayni ama ben dimtis de istemiyorum =)
tutacaklara gelecek olursam onlari ben de sevmiyorum dusecek olsam ancak tutunurum o kadar =) bi de halka acik bi yerde hicbiseye dokunmadan yasayabilirim =)

Holy Go-Nightly dedi ki...

aynen :)

uyumuycam dedi ki...

eeveeett başka şeyler konuşmak istiyorum aynen! on beşinci tekrarı yaptık zaten herkesle aynı konular üzerinden.. yeterin..

Profösör dedi ki...

YAZININ KONUSU NE GÜZEL, ÖZEL KONULARA GİRİLİYOR. MİLLET ÇOK SEVİYOR EN ÖZELİNİ PAYLAŞMAYA. SANIRIM.

Holy Go-Nightly dedi ki...

@uyumuycam biz fazlasıyla entel dantel kadınlarız. ülke sorunlarını rakı masasında tartışırız. kimsenin özel hayatı -ki birbirimizin bile- ilgilendirmez bizi :P di mi kız?

@profösör ben de bi zamanlar pek meraklıydım ama şimdi saçmalık olduğunu ve paylaşılmaması gerektiğini düşünüyorum. çok sıkıcı geliyo artık

Profösör dedi ki...

Evet haklısın..