23 Kasım 2010 Salı

HOROVEL

agos gazetesi'nin mail grubuna üyeyim. bu cuma bir gösterim olacakmış. eğer ilgilenenler olursa diye yayınlamak istedim :



"Bir rüya gördüm.
Bu rüya, dünyaya geldiğim Ardahan’daki
Ermenilerden kalan evimizin ahır olarak kullandığımız
bölümü ile ilgiliydi.
Rüyamdaki ses, evin bu en değersizleştirilen bölümü ile ilgili bana hesap soruyordu “Neden bu oda bu kadar pis, neden bir zamanlar ekmeğimizi pişirdiğimiz bu taş ocak bugün ahırın bir parçası olarak kullanılıyor? Ve hatırlayamadığım daha birçok soru ile irkilerek uyandım. Henüz güneş doğmamıştı ki ahırdaki bu odaya doğru yürüdüm, ahırın kapısını açtım, ocağın başına geçip taşlara elimi sürdüm ve sustum ve düşündüm.
Bugüne kadar bizler Anadolu’yu resmi ağızlardan ve onlar tarafından resmileştirilerek mutlaklaştırılan ve millileştirilen tarihten öğrendik. Bu resmi ve mutlak tarihte sadece savaş ve Anadolu’yu sonradan yurt edinmiş olan hainler vardı. Yıllar önceki ismi “Bin tanrı ili” olan Anadolu’ya ait belleğimizi, bugün benim rüyalarıma kadar işleyen ve kendisinin dışındakini yok sayan bu tanımlamalar yüzünden yok ettik. Oysa bugün dinlediğimiz ” yıllardır kapanmış olan Kars-Ermenistan sınırındaki demiryolu istasyonunda uzun yıllar geçmesine rağmen bir gün geleceğine inandığı Türkiye’de ki dostunu bekleyen ermeni memurdan, Bir zamanlar sınırda tarla sürerken Ermenistan tarafındaki köylülere horovellerle atışmalar yapan Türkiyelilerin anlattığı resmi olmayan hikâyeler Anadolu’yu daha doğru tanımlıyor.
Bu projenin amacı Kars’tan başlayarak Iğdır’ın güney ucuna kadar süren Türkiye ve Ermenistan tarafındaki sınır köylerini dolaşarak sınırın her iki tarafındaki resmi olmayan bu sınır hikâyelerini dinlemek ve var olan sınırın arka planını anlamaya çalışmak. En önemlisi de tarihin yaşayan tek tanığı olan Anadolu’nun taşlarına ve toprağına yeniden el sürerek her geçen gün kaybettiğimiz belleğimizi yeniden canlandırmak."

Hiç yorum yok: