4 Kasım 2010 Perşembe

çantanın içinde ne var?

tüm minik kızların sevdiği beslenme çantalarından
ilkokula giderken beslenme çantalarımız vardı. şimdiki çocukların var mıdır bilmiyorum. o beslenme çantasını taşımak, sırtımdaki defterlerden ve de kitaplardan olan çantayı taşımaktan daha da zor gelirdi. içinde hiç sevmediğim yiyeceklerden oluşmuş, tası tabağı evden çıkarken aldığım gibi eve geri getirirdim. annem her defasında "zıkkımın pekini yiyesice! örtmenin sana demiyo mu bunları ye diye!" bağırıp tüm ev halkının bana suçlayarak bakmasını sağlardı. peynir yemeyerek büyüdüm şimdi maşallahım var. yani hiçbir şey kaybetmedim. en kıl olduğum saatlerdi zaten beslenme saatleri. tüm sınıfı bir peynir efendime söyleyeyim bir yumurta kokusu sarar, herkes huppuru happuru yemeğini yerken ben mal mal izlerdim nasıl yediklerini. seçici bir insan olacağım işte o günlerden belliymiş.

o zaman ağırlığını fena hissettiğim beslenme çantasını, ilkokul bittiği vakit attım. artık bundan sonra kantin kızı olacaktım, dilediğim gibi tost, hamburger, patatesli ekmek yiyecek, kola içebilecektim. suyum her zaman yanımdaydı ama. suya para vermek aptallıktı benim için.

böyle böyle yıllar geçti. iş hayatı geldi peşi sıra. işte suyun, çayın hazır. getirenin, götürenin var. içmeme hakkına sahipsin. öğle yemeğinde yemekhanede yemek seçme hakkına da sahipsin. kimse sana "ye bak yemezsen kemik erimesi olursun allah korusun!" da demiyor. ama es geçilen bir şey var ki;

kahvaltı!

sabahın kör vakti kalktığımdan ve 15 dakikamı cilt bakımıma, diş bakımıma, lens takışıma harcamamdan ötürü kahvaltı yapmama zaman kalmıyor ne yazık ki. zaten o saatte de bir şey yiyecek halim olmuyor. mide bulantısıyla dışarı çıkıyorum. tok karnına içeceğim haplarımı aç karnına içiyorum. yolda giderken ya bir simit ya da bir tane poğaça alıyorum. her gün soda içtiğim için soda alıyorum ya da evde varsa evden getiriyorum. su az içtiğim için bir şişe suyum yanımda oluyor. eee bunları neyle götüreceğim? şıklık olsun diye bir douglas efendime söyleyeyim bir sevil parfümerinin minik çantalarının içine koyuyorum hepsini. evet, iş hayatımdaki beslenme çantam işte bu ve içindekiler de bunlardan ibaret. su, soda, yiyecek, bazen mp3 çalar ve kitap. çantamın içi öyle dolu oluyor ya da o günkü çantam minik olunca haliyle böyle bir güzel torba bulup içine bulduğum ve gereksinimim olanları atıveriyorum.

yani yaşamım boyunca hamallık yapacağım bunu anlamış oldum. muhakkak bir yerden ekstra birşeyler çıkacak hep. size şunu söyleyebilirim ki her türk kadını gibi şayet evlenirsem en az 5, en fazla 7 yıl sonra hem kendi çantam hem de koca bir bebek çantasıyla dolaşıyor olacağım. malum, beziydi, ıslak mendiliydi, yedek kıyafeti, maması, zartu zurtu ile dolu bir bebek çantası. bir yetişkinden çok daha fazla şeyleri oluyor bebeklerin, sabi sübyanların.

ömrüm hamallık etmekle geçecek... işte tüm mesele bu.

......
ben sana demiştim değil mi küçükken şımarıktım diye?
dedim. 
beslenme saatlerinden nefret ederek geçti beş senem. her gün ayrı bir şey getirmek zorundaydın. bir gün peynir günüydü, diğer gün helva, diğer gün köfte. ulan yapan var yapamayan var ne köftesi? o zaman ki öğretmenler hakikaten ayrımcıydı. yani bizim 3. ve 4. sınıftaki öğretmenimiz öyleydi en azından. isim vermeyeceğim ama kendini hiç iyi anmıyorum thunderbolt. bana iyi davrandığı halde iyi anmıyorum. peynir, zeytin, helva, domatesten nefret eden bir çocuk, nasıl olur da bunları zorla yiyebilirdi? yemeyerek eve götürürdüm, hatta bazen okulun bahçesindeki çöp tenekesine de atmışlığım olurdu. onları yemektense aç kalmak bin kat daha iyiydi çünkü. 


oofff zabanan neler de konuştum, anlattım? sıktım seni de thunderbolt. 


avoyla konuştum. ermeni  diasporası hakkında, ikimiz de birşeylerin yanlış yansıtıldığının farkındayız. 


öpüyorum hasretle
holy

2 yorum:

erdalcakir dedi ki...

Zıkkımın peki lafını bende çok duyardım. İlkokul zamanımda, bir ara 8 dişim çekilmişti ve diş doktorunun tavsiyesi yüzünden her gün beslenme çantamda peynir görürdüm ve bir süre sonra bu bende tiksinti uyandırmaya başlardı ve yemezdim. Annemde "Zıkkımın pekini (ve ya kökünü?) ye" cümlesini kurardı. Gerçi sonradan dişlerim çıktı ama şu an dişlerimdeki dolgu sayısı, peynirin dişlere ne kadar faydalı olduğuna dair fikir uyandıracaktır eminim...

Holy Go-Nightly dedi ki...

şu anda 4 dolgum var ve 5 çürüğüm var :) peynir yiyorum ama. doktorumun dediğine göre tüm bunlar yanlış fırçalamaktan oluyormuş. kırmızıdan beyaza doğru diyo ama ben sağa sola yukarıdan aşşa hiç farkında olmadan fırçalıyorum :)
peynir yemiyordum ama her gece babanem süt içiriyodu ve gıkımı çıkarmıyordum. sayesinde diğer dişlerimi kurtardım :))
eheheh süt içerken de bi taraftan yasemin evcim'in gece jimnastiğini izliyodum. +18 yoktu o zamanlar =))