1 Kasım 2010 Pazartesi

chick lit ve yaşlanma sorunu ya da süreci

bridget jones ile başlayıp, tam olarak 2 sene önce okumaya başladığım romanlara verilen addır. (bkz : sözlük dili)

bu chick lit denilen hadise aslında okurken sizi sıkmıyor, beyninizi yormuyorsunuz, sanki romantik komedi izliyor gibi kitap okuyorsunuz. entel dantel kişilerin daha doğrusu entel bağyanların asla okumayacakları kitap türüdür chick lit.

genelde, 20-30 aralığında bir kadının başından geçenler anlatılır. bağyanımızın güzel saatler geçireceği, geceyi birlikte geçireceği sevgilisi yoktur, evde kalmıştır, ütü yapamıyordur, iş yerinde eziktir. diş telleri vardır. ya da bir boka yaramayan sevgilisi tarafından aldatılır falan filan. işte size klişe amerikan senaryosu. ama hoş vakit geçirmek için birebir. niyeyse ben bu kitapları okurken hep kendimden bir parça buluyorum. beceriksiz olduğum ve sevgili bakımdan şanslı olmadığım için olabilir. :)

öhümmm, şu anda chick lit olarak pasaklı tanrıça adlı kitabı okumaktayım. tüm hayatı sadece işinden ibaret olan samantha bacımızı anlatıyor kitap. en son 6 sene önce aldığı rimeli kullanmaya çalışan, saçları hep topuz, düğme dikmekten, çamaşır yıkamaktan anlamayan, elektrik süpürgesinin içindeki toz torbasının ne işe yaradığını bilmeyen bir bağyan samantha. yani okudukça "eheheh benden beterleri de varmış, thank you God!" diye bağırıyorum içimden. valla cano canlar, iki poğaça bir uyduruk tiramisuyla ev kadını olunmuyor. misal, hala daha dikilecek birşeyim varsa anneciğim diker. o kadar becerikli değilim. ütü yapmayı bile yeni öğrendim sayılır :/
daha önce sophie kinsella'nın "beni hatırladın mı?" adlı kitabını okumuş ve çok çok beğenmiştim. hatta orada mimar bir çocuk vardı. nedense bizim şirkete sürekli gidip gelen genç mimar olarak canlandırmıştım hayalimde. hayır hayır esas kadın olarak kendimi asla hayal etmedim! kadının diş telleri vardı ve dişleri vampir gibiydi! benim öyle değil.

ve gelelim, 28 ekim günü bir hata yapıp cevahir alışveriş merkezine gitmem konusuna. büyük bir hataydı. watsons'a dalmamla koca bir poşetle çıkmam bir oldu. ama hepsi gerekliydi yeminlen. watsons'ın çok harika kokan ve yine harika, mutluluk veren zeytinyağı serisi var. şampuan, body lotion ve duş jelinden oluşuyor. minik seyahat paketi şeklinde yapmışlar. almadan duramadım.
daha da bunun gibi bir sürü şey aldım. sonra d&r'a geçtim. ferzan özpetek hayranı olmam için cdlerin fiyatını 4,99 a düşürmüşler. iki adet kapıverdim.

1-harem suare : bir önceki yazımda bahsetmiştim. konu kopuk gibi. zaten çoğunuz izlemişsinizdir bu filmi. benim görüşlerim ve yaşımın küçüklüğü itibari ile zamanında izleyememiştim. oyunculuklar fena değil. safiye adlı cariyenin haremde yükselişini, entrikaları anlatıyor.

2-karşı pencere : offffffffffff, aklıma tüküreyim. bu zamana kadar ekşi sözlükte o kadar okumama rağmen, o kadar izlemek istemem rağmen izleyemediğim ve sonunda izlediğim harika film. müzikleri olsun, görüntüler olsun güzeldi. konusu, boşverin izleyin siz :)

cevahir alışveriş merkezi'nde son durağım debenhams oldu. keşke olmayaydı. parfüm reyonunu görmemle escada magnetizm almam gerektiği aklıma geldi. ama ama, yardımcı olan kız bana estee lauder'ın sensuous'ını tanıttı ve hımmm yıllardır aradığım koku bu işte dedim. ve Tanrı beni bir daha yarattı! ağır birazcık, ama şekerli koku seven bağyanlara uygun bir koku. ve çok kalıcı. diğer parfümler gibi (orijinal olanlar) kesinlikle kolay kolay uçmuyor. aynı şekilde armani'nin parfümleri için de söyleyebilirim bunu. yakında armanikolik ya da lauderkolik olacağım kesinlikle.

kasada iken ""eşantiyon" adı altında ne getirebilirim" diye sordu. parfüm istemediğimi özellikle belirttim. "yaşınız kaç" dedi. "26" dedim. "peki" dedi ve gitti. döndüğünde yine estee lauder'ın iki adet yüz kremi, göz çevresi kremi ve kırışıklık önleyici kremleri vardı. şok oldum. 26 yaşında olmam yaşlandım anlamına gelmiyor sanıyorum ki. ama ona göre geliyordu galiba. parfümü alırken kanka olduğum kızdan -ki sarıldı, koluma falan girdi o derece kanka olduk- bir anda soğudum. "yaşlanıyorum aman Tanrım" diye bağırmak geldi içimden! ama kader, her canlı bir gün yaşlanacak. ve ben de kaderime boyun eğip her gece yatmadan önce kremlerimi kullanıyorum.
halimden memnunum. bana bunlar gerekiyordu zaten :) dışarıda her ne kadar sadeysem de aslında kokonalar gibi krem sürmekten, bakım yapmaktan, evin içinde sabahlıkla dolaşıp suratımda kil maskesi bulundurmak çok hoşuma gidiyor doğrusu. zaten şu an için en sevdiğim yer mutfak ve banyo. beni tüm gün mutfakta bıraksalar on tane pasta, börek, çörek yaparım. banyoda ise makyajdan tut, maskelerdi, bakım kürleriydi falan filan. hayat bunlarla güzel beeee!!

........

thunderbolt, 


sana da bir gün tiramisu yapacağım. ayy ilk defa yaptım, gören de hayatında ilk defa tiramisuyu keşfeden kız sanacak beni. ama ne yapayım, o leziz, o enfes, o şahane tadı sen de tatsaydın bir daha isterdin. ahahah becerikliyim bu konuda. ama genlerimizde var yemek pişirmek, börek çörek yapmak. tüm ev halkı anlıyoruz bu işten. yok yaa ben evlenirsem çocuklarım asla aç kalmaz. ama kırış pırış kıyafetler giyeceklerine eminim :) gülü seven dikenine katlanır abicim. bu böyle. 


aslında bu kadar kendimi övmeyi ya da yerden yere vurmayı sevmem ama konu sen olunca... 
yani sen herkesten farklısın. anlatabiliyor muyum? tüm erkekler senin gibi olaydı, kimse evde kalmazdı.
evde kalmış erkeklere de bir çift lafım yok mu sanıyorsun? onlar özgüvensiz oldukları için evde kalıyorlar. bu benim görüşüm. aman bana ne, sonra laflarım taş gibi oturuyor, kafa yarıyor, iğneliyici yazıyorsun falan diyorlar. diyolla beee 


muah 
holy

4 yorum:

Alice dedi ki...

watsons'taki o sete ben de bayılmıştım ama tuttum kendimi :) bir de parfüm alınca eşantiyon da mı veriyorlar süper bişi bu ya! ben de ilk fırsatta gidip bi parfüm alcam kıskandım :) hatta senin aldığını bi koklayıp beğenirsem onu da alabilirim belki :) güle güle kullan herşeyini canımcım :) tiramisu konusunda kesinlikle destekliyorum seni:) eminim çok da güzel olmuştur.

Holy Go-Nightly dedi ki...

minik ve ucuz olduğu için dayanamadım unicim yaa :) çok da güzel. tavsiye ederim.
debenhams, douglas yerlere gidersen yüzsüzlük et ve "eşantiyon veriyor musunuz?" de :)) ben diyorum. parfüm veriyolar genelde ama ben parfümden sıkıldığım için bu sefer de cilt bakım ürünleri vermeye başladılar. okuduğun gibi kırışıklık önleyici kremler kullanmaya başladık sayelerinde :)
teşekkür ederim :) tadı enfes ama görüntü sıfırdı. neyse ki misafirlerim tepsideki halini görmediler. bi alt konuda şeklini şemalini görebilirsin :)

Melike dedi ki...

geçen arkadaşlarla konuşuyoruz, 87'li ağırlıklıyız, "ee artık bizim de kırışık kremlerini kullanma yaşımız geldi" dediler. bir türlü anlaşamadık, önlem olarak kullanmak ileride asıl gerekmeye başladığı zaman için duyarlılığı azaltmaz mı karar veremedik :) sanırım işin uzmanına -bir hekime mesela- sormak lazım :)) internette rivayetler çeşitli azizem :))

gelecekte bir kitap konusu olmaktan korkmadım değil ama :P

Holy Go-Nightly dedi ki...

azizem, bence git sen bi güzellik uzmanına ki sevil parfümeri falan oralara gidince direk yaşını sorup zınk diye eline tutuşturuyorlar kremleri. gerçi onlar satmaya çalışıyorlar yani suratında pürüz olmasa bile "aaa kullanmanız gerenk" diyip satmaya çalışıyorlar. ama sen yine de bi git :)

beni benden iyi tanıyan yazar ruhlu biri varsa çevremde bir bridget bir efendime söylüyeyim alışverişkoliğin maceraları falan gibi "holy'nin egzantirik yaşamı" diye kitap çıkartabilir, bestsellere girebilir. bu kadar ciddiyim
öhümmmm

sen bana danış bi de güzellik konularını :)