17 Mayıs 2010 Pazartesi

bana ne gerek?


iyiden iyiye semirdim. 60 kilonun üstü bir kilo olmama az kaldı. hissediyorum..

yemeden duramıyorum. zaten ne yiyorum ki? öğlen çorba salata, akşam allah ne verdiyse. yaz olmasından mütevellit erik gırla gidiyor, çatur çutur yiyorum, sulu sepken.

sabahları ne yediğim konusuna hiç değinmeyeceğim çünkü değinmekten korkuyorum. yea ne yiyeceğim altı üstü bir paket çubuk kraker, bir fincan nescafe üçü bir arada. daha ne yiyecektim?

buna rağmen kiloluyum, daha da çok kilolu olacağım.

nasıl kilo verebilirim? boğazımı cidden tutamıyorum. bir de ev halkı çok alıştı, her haftasonu kek, börek, poğaça ve daha nicelerini yapıyorum, afiyetle yiyorlar. ben de hiç eksik kalmıyorum onlardan yemeye devam ediyorum.

bu işe ancak aşık olarak dur diyebilirim. aşk acısı çektiğim zamanlarda kilo verdiğim arkadaşlarım tarafından tespit edilmiştir. ben de farkındayım tabi. en son ki terk edilişimden sonra 57 kilodan 51 kiloya düşmüştüm tam bir haftada. sırf bu yüzden o pisliğe (ehehe şakka lan) kızamıyorum.

lise ikiye gideceğim sene yine bir aşk vakası yaşamış ve yine 60 kiloya gelirken bünyem stop demişti. günde sadece 2 elma yiyerek yaşamıştım.

sonuç : zayıfladım evet, çiroz kıvamına geldim ama sevdiğim, yarim ellerin oldu bir sene sonra.

e tabi her şey kader ve de kısmetten öteye geçemiyor. demek ki hayırlısı bu değilmiş diye başlayan diyalog ya da monologlarla avutuyorsunuz kendinizi.

ama dönüp bakıyorum geriye hakkaten hiç birini kendime yakıştıramıyorum artık biri hariç. onun da canını ben yaktım ya ondandır muhtemelen. ona kızarken obez olacaksın diye bak şimdi ben yuvarlanacağım top misali merdivenlerden.

yuvarlansam da sen olsan yanımda.
fionayla shrek olsak, baskül ailesi olsak, alice harikalar diyarındaki şişko veletler olsak..

beraber obez olsak ya!

Hiç yorum yok: