10 Mayıs 2010 Pazartesi

tystnaden : silence : sessizlik


ingmar bergman filmlerini izledikten sonra birinin bana açıklama yapması gerekiyor. anlamıyorum. o kadar derin düşünemiyorum sanırım.

persona'dan sonra tystnaden'i de izledim. yine persona'yı az çok çözmüştüm. tystnaden için pek bir şey bulamadım açıkçası.

film hakikaten çok sessiz. bir kaç diyalog var, çeşitli gürültülerden başka bir şey yok. kadın banyo yapıyor, su şırıltısı duyuyorsunuz, kadınla adam sevişiyor, inleme sesi duyuyorsunuz, çocuk işiyor, işeme sesi duymuyorsunuz. sayın bergman bu detayı ya atladı ya da ben ses duymadım. her neyse. 1,5 saat sessiz sessiz bakıyorsunuz ekrana.

iki kız kardeş var birbirlerine çok zıtlar. bir tanesi akıllı ve mantıklı yani ester (ingrid thulin) , diğeri de tam aksine mantık denen şeyin yanından geçmeyen ve gününü gün etmek isteyen bir kadın. bu kadın küçük kız kardeş oluyor yani anna (gunnel lindblom).

filmin ilk başlarında anna'nın, kriz geçirirken ester'e yardım ettiğini görüyoruz. iyi bir başlangıç gibi gelmişti bana. ne zaman otele yerleşiyorlar o zaman başlıyor herşey. anna, ester'in olmak isteyip de olamadığı kadar şehvetli ve tanıştığı ilk erkekle hemen yatabilecek kadar rahat. bu ester'i fena halde rahatsız ediyor ve kıskandırıyor. çünkü ester'e göre bu çok mantıksız, etik değil ama aynı zamanda onun gibi rahat olmak istiyor. ester'in mastürbasyon sahnesinde bunu anlayabiliyoruz.

ama anna ise ester gibi olmak istemiyor. yani olmak istediğine ya da kıskandığına dair bir ipucu yakalayamadım. kıskandığı tek şey ester'in başarısı olabilir. diyorum ya ingrid bergman filmlerinin yanında bence filmi açıklayıcı bir kitap vermeleri gerekli. kıskandığı halde onun kadar başarılı olmak istediği düşüncesi gelmedi hiç aklıma.

anna küçük oğlunu çok seviyor. ihmal etmemeye çalışıyor. esterle konuşmasını ya da ester'in onunla ilgilenmesini istemiyor. daha doğrusu onu esterle paylaşmak istemiyor. buradan da şunu anlayabiliriz. ikisinin arasında başka bir sorun var geçmişe ait, bundan dolayı birbirlerini sevmiyorlar. birbirlerini sevmiyorlar derken, ester anna'yı az da olsa seviyor. bunu bakışlarından yakalamak mümkün. ama ester nefret ediyor, tiksiniyor. ester hasta yatağında debelenirken onu yalnız bırakıp gidecek kadar çok nefret ediyor.

psikolojik film sevenler için çok ideal. izlemeleri farz bence. çok da eleştirmemek lazım. o kadar insan bergman'ı seviyor ve filmlerini sanat şaheseri yapıyorsa bir bildikleri vardır netekim.

eklemeden geçemicim; filmde anna'nın oğlu johan'ı persona'da elizabeth'in oğlu olarak görebilirsiniz. hani şu çok çok zayıf çocuk var ya en başta, gözlüklerini takıp bakıyor ekrana. o işte..

Hiç yorum yok: