27 Mayıs 2010 Perşembe

hissikablelvuku

o kadar çok şey yazmak geliyor ki içimden!

mesela bir şarkıyla başlayıp, yemek tarifiyle sonlandırabilirim yazıyı. ama o kadar karmaşık, o kadar ironik ki şu anda düşüncelerim, bu yüzden farklı bir şey denemeye karar verdim.

Sağıma çarpanlarla başlıyorum :


1-çabuk olalım aşkım : herhangi bir şarkı mı?

bu şarkıyı ilk dinlemem üniversite yıllarıma tekabül eder.

en sevdiğim eski sevgilimle aramız bozuk. oysa ki ben onu tek erkek evladımın ya da ikimizin gözü önüne aniden gelen minik kız çocuğunun babası olarak düşünürdüm hep. o minik kız çocuğu nasıl çıktı bilmiyorum. aşk galiba aynı şeyleri düşünmek demek.

odamda salya sümük ağlıyorum. o minicik şehirde, her dükkan, her araba aynı şarkıyı çalıyor. dayanamıyorum.

yetmezmiş gibi ev arkadaşım gidip yıldız tilbe'nin kasetini alıyor. sürekli dinliyoruz, ben ağlıyorum.

onlar da ağlıyorlar. herkesin bir yarası var. gönül yarası.

intihar etmeyi bile düşünüyorum. ama korkumdan yapamıyorum.

sonra, son bir kez konuşmak için evime geliyor. ağlamaktan konuşamıyorum.

ama onun için ağlamıyorum. çünkü içeride ev arkadaşım o hazin parçayı dinliyor.

sonra barışıyoruz. sonra?

hala bir sonra var. hala daha birlikte yaratabileceğimizi düşündüğüm bir son var.

her ne kadar o birlikte "cacık" yapamayacağımızı düşünse bile...


2-insanlığa nasıl yardım etmek istedim?

"her şey bir kitapla başladı"...

vuuu.. ne kadar egzantrik ve ne kadar klişe bir cümle!

ama doğru. her şey bir kitapla başladı. portobello cadısı adlı kitapla.

ben demiştim değil mi size bridget jones sendromuna tutulmuşum az biraz diye. şu anda kendimi daha yolun başındaki athena gibi hissediyorum ve birilerinin elinden tutup ciddi anlamda yardım etmek istiyorum. ah tabi ki nefret ettiğim güruh haricindekilere.

bunu nasıl ve ne zaman yaparım bilmiyorum. maneviyatımın daha da kuvvetli olması gerekiyor.


3-cumartesi notları

cumartesileri genellikle evde, ev kızı mode on şeklinde geçiriyorum. o yüzden yemek yapmak alışkanlıktan çok şu sıralar hobi oldu artık benim için.

mesela bu cumartesi soğanlı tart yapmak istiyorum. ıyy mıyy etmeyin, kavrulmuş soğanı seven herkesin yiyebileceğini düşündüğüm farklı bir lezzet kendisi.

sonrasında sevgili arkadaşlarım arzu ve aylin hanımların doğum günleri olması şerefiyle ve kendilerine verilmiş bir söz olaraktan muffin yapma işine girişeceğim.

yardımlarını benden asla ama asla esirgemeyen sayın dr. Oetker’e sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Yirim seni :P

Bu işleri hallettikten sonra adını sen koy ya da kolera günlerinde aşk adlı filmleri izlemeyi planlıyorum.

tabi ki de filminden sıkılıp yine en baştan, dön baba dönelim diyerekten, sarıp sarmalayaraktan, anırır gibi gülerektenyedi numara’yı izlemeye başlayacağım. kaderim böyleyse boynum kıldan incedir..



4-ecetem :

yakında bu isimde bir acil servis açacağım. ece temelkuran krizine girdiğim an durdursun birileri beni. audrey hepburn’ümden vazgeçemem diyordum ama ece temelkuran bambaşka. Belki hala daha görüşebilme ihtimalimiz olduğu için audrey’den vazgeçtim. gerçi tembelliğimden kaçırdığım imza günleri hakkında bir şeyler demek istemiyorum. çok utanıyorum L



solumdakiler

1-aldatılmanın kötü tadı :

aldatılmışım.

belki benim abartmam, belki benim kör gözümün gördüğü, belki hissikablelvuku sadece.

bu zamana kadar ona bok atmak hoşuma hem gidiyor hem de toz konduramıyorken, bugün apaçık kendini eleverdi.

geçmiş bitmiş diyemedim, gidip boğazına yapışmak istedim.

erkenden fark etseydim ne olacaktı? daha mı az yara alacaktım.

kalbim daha fazla yanacaktı, daha fazla küfür savuracaktım.

ya da;

daha çabuk olup bitecekti herşey. daha fazla nefret edecektim.

keşke en başından deseymiş adam gibi her şeyi..

benim yapamadığımı..


2-boarding pass mevzuu :

online – check in yapmaya bayılıyorum. ben uçmasam bile uçacak insan için koltuk seçmek acayip bir haz, acayip bir tat. ama bazı hava limanları su koyuveriyor.

check in işlemini yaptıktan sonra normalde belge almak lazım. bazı hava alanları bu belgeye ihtiyaç duymuyor. ama bazı patronlar bir taraflarını yırtıyor. arada olan bazı benim gibi garibanlara oluyor.

bu sebepten ötürü Bükreş havalimanını kınıyorum. yediğim azarların hesabını kim verecek ha kim?


3-lost’un tıpası :

fenerbahçe’nin şaşkınlığından sonra en çok konuşulan şeylerden biri oldu lost adlı dizinin finali.

çok güldüm. anti – lostluğu savunan biri olduğum halde, bu hafta hep lost entrylerini okudum ekşi’de. 6 senenize yazık olmuş diyorum. tıpa ne lan? adanın neresine sokmuşlar tıpayı?

sırf bu soruları öğrenebilmek adına çıkacak olan 20 dakika uzatmalı ve cevaplı LOST dvd’sini alacağım.



bol tıpalı, bol kitaplı, bol muffinli günler, haftalar, aylar diliyorum hepinize..

bir tek dileğim daha var :

aldatanlar bir şekilde hak ettiklerini bulsunlar lütfen, Tanrım rica ediyorum bak!

3 yorum:

Neri dedi ki...

ne diyim ki tatlım hepsi değişik kimi güldürdü beni okurken (soğanlı tart)kimi hımmmm dedirti yaz sen yaz ben okurum zevkle ellerine beynine sağlık YEĞEN:))))

Unknown dedi ki...

koltuk seçmek acayip bir haz...

Rahat etmeleri mi sıkıntı çekmeleri mi?

Holy Go-Nightly dedi ki...

benim isteğime göre oturmaları beni mutlu ediyo :) kendi kendine yapamaz mı patronum, yapabilir ama nedense bana bırakıyo bu işi diğer angarya işler gibi