31 Ekim 2010 Pazar

3,5 günlük tatil sonuçları

üstün becerimle yaptığım poğaçalarım
uyduruk şekilli leziz tiramisu

çok yoğun bir tatildi benim için. arkadaşlarıma zaman ayırmam, 26 senelik ömrümde ilk defa, hiç tanımadığım ve tanımaktan gurur duyduğum halamı görmem, onların misafirliğe gelmeleri üzerine mutfağa girip kendi çapımda harikalar yaratmam, çay getirip götürmekten kısacası servis yapmaktan nefret eden holy'nin bir anda, her dakika "halacım çay?" diye halaların üstünde baskı kurması, hamur yoğurmaktan avuçlarımın ağrıması, iki dişime birden dolgu yapılması, düsseldorf'taki hotelle mailleşmelerim, amerika'da yaşayan ve aslında kökeni güneydoğuda olup ermeni olan sevgili avedis'le mesajlaşmalarım derken................


tatilim bitti..

acı ama gerçek. yarın yine işbaşı. of, erken emekliliğim talep edeceğim. gidip rize'ye yerleşip dedemin yanına, onlarla beraber kuzinede ekmek pişireceğim, ağaçlardan meyve toplayacağım. şehir hayatından bunaldım, bunalttılar. çıkar için iş yapanlar, yalandan gülümseyenler, birbirlerinin arkasından kuyu kazanlar, yükselmek için her haltı yiyenler, para sevdasından gözü kör olanlar... bana göre değil hiç biri. ciddiyim, bir gün esecek aklıma, pılımı pırtımı alıp gideceğim papager'e. hem dedemi de çok özledim. yemyeşil ya da puslu sabahlarda uyanacağım, tertemiz havayı içime çekip çayımı içeceğim. bak ben çay sevmem ama konu dışarıda, yeşilliğin, doğanın içinde çay içmekse içerim arkadaş! nescafemi bırakırım bu yaşam uğruna, feysbuku da bırakırım..

ama olmuyor işte. modern yaşamın bizi kölesi haline getirdiğinin farkında değil kimse. "büyük şehir, taşı torpağı altın" deyip geliyorlar halen daha. bok mu var? bence bok var. yollarda üstüne bastığınız şeylerin çoğu bok.

bazı kesimler hariç büyük şehirleri bok götürüyor. siz de farkındasınız. ben erken yoruldum herşeyden. istediğim yaşam bu değil. istediğim gibi yaşayamıyorum. her gün daha fazlasını istemeye başladım. nankör, narsist biri oldum. daha fazla böyle olmak istemiyorum.

sabah sabah, patili sabahlığımla aklıma bunlar geldi. aslında pozitif bir yazı olacaktı. nasıl tiramisu yaptığımı anlatacaktım, kökenimizin orta asya'dan yola çıkıp, önce afganistan, iran ve derken karaman'a yerleşip, karaman'ı beğenmeyip hemşin'e doğru yola çıktığını ve savaştan korunmak amacıyla dağ başında köy kurduklarını anlatacaktım.
canım papagerim

harem suare'yi ve karşı pencere hakkındaki yorumlarımı iletecektim. karşı pencere'yi izleyin, giovanna'ya ben bile hasta oldum. soundtrack albümünü bulun ve dinleyin. gocce di memoria diyorum da başka bir şey diyemiyorum. harem suare'de oynamak isterdim doğrusu. sırf kostümlerinden dolayı. selda özer'in hikaye anlatırken ki hali aklıma gülse birsel'in "yedi kocalı hürmüz'de hikaye anlatırken ki halini getirdi. ben de artık bir şeyler anlatırken ellerimi gülse birsel gibi kullanıyorum.
selda özer -harem suare / gülse birsel - 7 kocalı hürmüz

avedis ile yazışırken yaptığım yazım yanlışlarını, (tamamiyle heyecandan, yoksa fluently english :P) ve nasıl kızardığımı, nadine'i feysbukta bulup, "do you work in bla bla hotel?" deyişimi ve hala daha bana bilgi vermeyişini anlatacaktım. of ben de hikayeler bitmez ki..

ama içimden bunlar geldi, kusura bakmayın.

.....
thunderbolt günaydın, 
dün bir tiramisu yaptım...of of.. görünüşü yamuk yumuktu ama tadı enfesti. ben yaptım diye demiyorum ama öyleydi :) 


sana yazmak içimden gelmiyor bugün. özrümü kabul et..


seni seven 
aşçı holy

3 yorum:

Dallama Blogger dedi ki...

tiramisu fotoğrafının istiyorum çok acil. aman allah aş eriyorum

Holy Go-Nightly dedi ki...

eklerim ama korkunç kardeşimi de görmek zorunda kalırsınız. ve yamuk yumuk tiramisuyu da :p

seyabb dedi ki...

Tiramisu olsunda çamurdan olsun:)Bence gerçek tiramisu kalıp gibi olmamalı.Gayet leziz görünüyor.